Avrupa futbol şampiyonasının sonuna gelindikçe, bizimde bu vesile ile belli bir süreliğine de olsa ara verdiğimiz; ülke futbolunun gerçekleriyle yeniden yüz göz olma olasılığımız kaçınılmaz olmaya başladı.

UEFA tarafından açıklanan Avrupa kupalarında mücadele edecek takımlarımızın belli olmasından sonra; bir daha meydana gelmesini asla arzu etmediğimiz ve bir an önce, hatırlamamacasına unutmak istediğimiz 3 Temmuz depremiyle beraber, futbolumuzun bütün yörüngesinin değiştiği o malum sürecin en kritik final günlerini de yaşamak üzereyiz !

UEFA’nın bu süreçle ilgili başından beri takındığı tavırla, bugün takındığı tavrın her ne kadar siyah ve beyaz renkler kadar birbirinden zıt zuhur etse de, burada en büyük tesellimiz; Milli Takımımızın bu süreçten en ufak bir zarar görmemesinin garantilenişi oluşudur!

İşte bütün bu olan ve bitenlerden sonra, gelecek futbol dünyamız nasıl şekillenir bilinmez, lakin hepimizin şapkasını önüne koyup dersler çıkaracağı pek çok kazanımların olduğunu da göz ardı etmememiz elzem olacaktır bu yaşananlar sonrasında.

Cesaretle yeni adımlar atılmalı, özellikle hepimizin hemfikir olduğu ve futbolumuzun marka değerini düşürmeye namzet gördüğümüz ‘’ futboldaki şiddet ve fanatizmi körükleyen bütün irili ufaklı unsurlar bir bir ayıklanmalıdır ‘’.

Hoş, bugünkü mevcut federasyonla bunlar sağlanır (mı) bilinmez, fakat radikal önlemler alınmadıkça adalet denen o kurtuluş ve ferahlık iklimlerine ulaşmamız ve hak ettiğimiz huzuru yakalamamızın yine başka baharlara ertelenmesi olasılığının yüksek olacağı noktasıdır.

Bu uzun ve yorucu süreçte, benim en çok rahatsız olduğum husus ise şu oldu sevgili dostlar.

Özellikle yöneticilerin bir biri aleyhine verdikleri demeç kirliliklerinden dolayı, gerdikleri ortamdan dolayı, ortaya çıkardıkları sahte güç gösterileri oldu.

Böyle bir ‘’ dezenformasyon ‘’ kirliliğinin içinde koca koca yöneticilerin düştükleri durumları görmek, en başta bir futbol sever olarak beni ve benim gibi düşünen bir çok futbol insanını hayal kırıklığına uğrattı diye düşünüyorum.



Şimdi gelinen noktada bir çok şeyi yanlışıyla-doğrusuyla geride bıraktık.

Ben halâ arınmak için bir yerlerde duru nehirlerin aktığını düşünüyorum, bu bereketli coğrafyalarda.

Ve üzülüyorum, bütün bunların futbol için olmasına ve yaşanmasına.

Futbol , yaşamın en temel unsuru değildir çünkü dostlarım.

Futbol, yaşamın içinde sosyal olabilmenin bir vasıtasıdır, bir cilasıdır, tadında ve özünde sevmesini bilenlerce.

Hiçbir uğraşı, insanın canı ve kıymet bildiği değerlerden asla önemli değildir.

Bu ülkeyi ayrıştırmak için kullanılan bu güzel spor dalını, maalesef neredeyse bir din ya da onun bir mezhebi gibi görmeye başladık.



Bize ne oldu?

Kardeşlik çok mu eskilerde kaldı, ne oldu büyük dostluk jübilelerine?

Endüstriyel futbol adı altında ne yapılmak istendi de akıbet o oldu!

Ülkenin onca sorunu varken, bizi futbolun birleştiriciliğinden hızla uzaklaştırdı sanki! Bilmediğimiz ve görmediğimiz bir el.

Kan davasının artık rafa kalktığı bu ülkede, böyle kindarlıkların doğmuş olması, hele bunun spor vasıtasıyla yapılıyor olmasını dehşetle izlemekteyiz.

Şöyle gerilimli bir hayal kuruyorum da!

Bir kan ihtiyacı anonsu duyunca hepimiz birden irkiliriz, insanız sonuçta ya!

Mesela ‘’ X hastanesinde yatmakta olan bir Beşiktaşlı, Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Trabzonsporlu her hangi bir hasta için, acilen ( A-B) grubu pozitif kana ihtiyaç vardır ‘’ anonsu duymuş olduğumuzu farz etsek ?

Yine irkilmeyecek miyiz yani?

Ya da o x takımın taraftarı, nasıl olur, ben ona ölsem kan veremem, hem benim kanım kesseler şu şu renk akar mı diyeceğiz?

Belki çok uç hayali bir örnek oldu, fakat gidişat sanki bu yöne doğru sevgili dostlarım.

Zaten biz millet olarak daha hadisenin başında her şeyi küçümser, önemsemez, sonrada ipin ucunu kaçırınca dövünür dururuz.

Çok iyi hatırlıyorum, bölücü örgüt ilk kanlı icraatını tüm dünyaya duyurduğunda, Kenan Evren paşanın ‘’ üç beş çapulcu koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin huzur ve refahına bela olamaz ‘’ diye bir laf etmişti.

İşte görüyorsunuz o günden beri neler olduğunu ve yaşandığını.

O yüzden diyorum ya, ülke olarak bir çok acı yaşadık ve yaşıyoruz. Bu nedenle her şeyin en kötüsünü düşünüp, geleceğe dair öyle tedbirler almalıyız.

Sanki bu yazıyı kaleme alırken içime doğmuş olacak ki, Trabzon- Düzköy’de ‘’ İlçe Jandarma Karakolu ‘’ önünde bırakılan etki tesirli bir bomba uzaktan kumanda ile patlatıldı haberi düştü, hem yüreğimize hem de ajanslara..

Türkiye’nin bu en güvenilir ilinde böyle bir hadise vuku buluyorsa, varın gerisini siz düşünün sevgili dostlarım.



Semtlere bölünmüşlüğün reel yansımalarını yaşamaktayız her gün, özellikle büyük şehirlerimizde. Kimse gönül verdiği takımının formasını, şöyle gönül rahatlığıyla giyip dolaşamaz oldu.

İnsanlar dövülüyor, eşlerinin ve çocuklarının yanında.

Sen ‘’ şu ‘’ cusun, sen ‘’ bu ‘’ cusun diye..



Şimdi gelin de futbol konuşalım, futbolu sevdiğimizi övkünelim, nasıl yapacak ve anlatacaksak.

Başarı için her şeyin mubah sayıldığı bir toplumda, kültürümüzün yukarılara çıkabilmesi işte o kadar imkansız bir hal almıştır.

Yeni sezon başladı başlayacak.

Yine atışmalar, yine bel altı vurmalar başlayacak.

Futbolu değil, kendi egomuzu sevip yüceltecek şeylere alkış tutacağız.

Doğruyu ve güzeli anlatanı dışlayacağız.



Hayat devam ediyor, yazacak ve anlatacak çok şey var. Belki de bu yazımı kimse beğenmeyecek bile, saygı duyarım.

Fakat ‘’ şu kan anonslarında lütfen irkilelim ‘’, çünkü yarın bizim içinde irkilmeyenler olabilir!





Yeni futbol sezonu geliyor, fakat bu gelenin gerçekten futbol olduğuna biri beni inandırabilir mi?



Hasan Akbaş