Sözlük anlamına bakınca “fırtına ?” hızını artırarak uzun süreli esen Rüzgar’dır. Peki, Trabzonspor bu unvana neden layık görülmüştür. 1. Lige çıktığı ilk yıllarda tıpkı Fırtına’nın sözlük anlamı gibi, maçın başından başlayarak 90 ‘nıncı dakikaya kadar süratini ve hızını artırıp, rakibi kıskaca alıp hatta çoğu zaman fırtına gibi rakibi boğarak sonuca ulaşıp. Tertemiz 7 şampiyonluk kazanmıştır. Ve bu oyun tarzı ve taktiği ile İstanbul medyası tarafından “ fırtına “ lakabına uygun görülmüştür.



Şimdi zamanda hızlı bir yolculuk yapalım. Trabzon spor ilk yıllardaki kadro yapısını ancak 1996 yılında yakalamış yine şampiyonluk geliyor derken. Saha içi ve saha dışı mihrakların üstün gayretiyle şampiyonluk yine hayal olmuştur. Fazla zaman kaybetmeden yeni bir takım kurulmuş ve bu kurulan takım 2010—2011 Türkiye süper ligini şampiyon olarak tamamlamasına rağmen yine bildiğimiz senaryolar tertiplenmiş ve yine bir şampiyonluğumuz gasp edilmiştir. Ne hazindir ki yüce Türk adaleti şike olduğu kararına varmış, hatta bazı kulüplerin yöneticilerine ceza vermiş. Fakat tahkim kurulu denen bir kurul şike sahaya yansımamıştır demiştir. Bu basiretsiz federasyon ve kurullarının hala ne yazık ki birilerinin emrinde çalıştığının açık ve net bir ifadesidir. Bu yazdıklarım şampiyonsuzluklarla geçen yılların kısa bir özetiydi. Şunu ’da belirtmeden geçemeyeceğim. 1976 doğumlu fanatik bir Trabzon Sporlu olarak en son şampiyonluğu hayal meyal hatırlıyorum. Şu an tribünün yaş ortalamasına baktığımız zaman 20—27 arası bir taraftar topluluğu vardır. Ve bu taraftarlar hiç şampiyonluk yaşamamışlardır. Ve hala gururla ve aşkla takımımızı desteklemeye devam etmektedirler. İşte bu “ aşk’ tır” başka bir ifadesi yoktur.



Şimdi herkesin hep konuştuğu fakat bir türlü çözüm üretmediği malum konuya gelelim, futbolcu genç yaşında Trabzon’a geliyor. Dünya 3. Unvanına sahip bu işin uzmanı olan Sayın Şenol güneş tarafından eğitilerek yıldız haline geliyor. Para kazanmaya, hatta ciddi rakamlar almaya başlıyor. En pahalı arabayı alıyor, şehirde dolaşacak yol yok. Kazandığı parayı harcayacak yer yok. Eşiyle yada kız arkadaşıyla sokağa çıkacağı bir sokak yok. Hele ’de o hafta puan kaybetmişsen evinden dışarı çıkamayan bir futbolcu topluluğu haline geliyorlar. Eminim şimdi değerli taraftarlarımız Umut Bulut’u gıptayla izliyordur. Umut gol kaçırınca küfür eden bir taraftar topluluğunun buna hakkı var mıdır? Maç kaybedince arabasıyla sokağa çıkamayan bir futbolcu doğmadığı bir şehrin takımına ve taraftarına ne kadar katlanabilir. Keza katlanamıyorlar ve İstanbul’un yolunu tutuyorlar. Taraftarın suçlayacağı makam belli. Başkan ve yönetim suçlu. Arkadaşlar birazda aynaya bakalım. Kendimizi yargılayalım. Futbolun mantığını ve oynanış amacını inceleyelim.



Futbolda yenmek kadar yenilmekte vardır. Bunu algılayıp ona göre hareket etmeliyiz. Ancak takım ruhsuz oynar, isteksiz oynar, sahada ezilirse o zaman yine de küfür hariç eleştirebiliriz. Şunu çok merak ediyorum gol kaçırınca futbolcunun en değerli varlığı olan anasına küfür edenler. Acaba kendileri o golü kaçırsa ve tüm taraftar onun anasına küfür etse kendini nasıl hisseder. Acaba bir daha sahaya çıkabilir mi. Ben şehrimle ve insanımla gurur duyan bir Trabzonluyum ama bu gerçekleri göz ardı etmek suyunu içtiğimiz, havasına ciğerlerimize aşkla çektiğimiz bu şehre ve bu takıma ihanet olur.



Değerli Trabzonspor aşıkları tabi’ ki her yıl şampiyon olmak isteriz. Ama İstanbul takımları kadar medyan yokken, bütçen yokken, kombine satamazken, forma satamazken kısaca gelirin yokken ve en önemlisi yabancı ve kaliteli futbolcuyu getirecek alt yapısı olmayan bir şehrin varken takımı için ter döken futbolcuya ve ailesine hakaret etmek hiçbir zaman bir Trabzonluya yakışmaz. Para için yada başka değerler için bu takımı satan futbolcuya kızabilirsin, hakaret edebilirsin. Ama şunu asla



unutmamak gerekir’ ki onların hiç biri Trabzon’da doğmadı, o şehrin aşığı değil. Şahsen ben futbol oynamaya devam edip aşık olduğum formayı giyip, gol kaçırdığımda yada hata yaptığımda taraftar bana hakaret etse, ben bile bir süre sonra düşünmeye başlarım. Bizim en değerli varlığımız analarımız değil mi değerli hemşerilerim, eşimiz, çocuklarımız değil mi. Lütfen bunu sorgulayarak bu bilinçle maçları takip edelim. Lütfen biraz kendimizi bu konuda eğitelim.



Bu değerli sayfada yazma onurunu bana veren Sayın Harun Bey’e teşekkür ederim. Bu başlangıç yazım olmuştur. Bundan sonraki yazılarımda daha enteresan konuları sizlerle buluşmayı düşünüyorum, bu camiaya azıcık bir katkı sağlayabilirsem bundan büyük mutluluk duyacağım.

Şampiyonluk şarkıları söyleyeceğimiz bir sezon geçirmek dileğiyle. Bordo-Mavi kalın………


-