Her ne görevde ya da pozisyonda olursa olsun, Trabzonspor’u aklından çıkarmayan bir kişiliğe sahiptir. En hayati konuda çalışırken bile kafasında, Trabzonspor'la ilgili bir projesi bir önerisi vardır. Birçok kişiye göre Trabzonspor konusunda siyasi, hatta menfaatine göre davrandığı iddia edilse de o her zaman Trabzonspor'un yakınındadır, içindedir.

Bütün bunlara rağmen bazen yanlış saplantıları, çoğu kez insanlara güvensiz tavrı, bazen de samimi olmayan politik davranışları ondan görürüz. Her ne hikmetse, ya insanlar gerçeği görür, ondan uzaklaşır ya da o kullanır atar. Bunun içindir ki sürekli olarak dostları ve çevresi değişime uğrar. Oysa bu üstün özellikler, bunca birikim, bir parça da ilke ile birlikte yürüse hangi görüşten olursa olsun insanların gözünde çok daha saygın ve güvenilen bir konumu olurdu. Tabii Allah herkese her şeyi vermiyormuş. Bizim gibilere çok daha azını vermiş ne yapalım, takdir yüce rabbimin.
Asıl konumuz ne onun biyografisi ne öz geçmişi ne de kişisel özelliklerini tahlil… Tenkit hakkımız, karalamak haddimiz ise hiç değil. Gayemiz, bizim gibi toplumun bir türlü algılayamadığı davranışlarını birlikte yorumlamak ve becerebilirsek anlamaya çalışmak.

1-Akyazı projesine direnç 2- Mehmet Atalay’a tavır 3- Şike ve teşvik sürecindeki tutum.
*İlk mesafe açıklığı, Nuri Albayrak Trabzonspor başkanlığına niyetlenince kendisi ile yaptığı görüşmeler de bakanın kendisine verdiği olumsuz yanıtla başlar. Araya giren kara kedinin sonradan husumete dönüşmesiyle devam eder. Nuri bey başkan olduktan sonra, bakanın kendisine ve kulübe gösterdiği dirsek pastanın kremasıdır. Sonrasında Albayraklar tarafından ortaya atılan Akyazı projesi Faruk beyin doğal bir gelişme olarak tepkisini görür. Hem Bayındırlık hem de Spor Bakanlığı döneminde bu projeye karşı gösterdiği anlaşılmaz direnç… Akyazı'ya karşı olmayan herkese kızgınlık, hatta sitem... Sonradan Albayrakların ve Kemalettin Göktaş’ın becerisi ile Başbakan'ın olayın önüne geçmesi ve kazmayı vurdurması… Hani bu iş rantabl değildi? Hani proje hayal mahsulü idi? Bundan sonrası akıl almaz bir manevra ve anlaşılmaz bir sahiplenme duygusu… Hükümetin bu icraatını övme… Projenin Trabzon’a sağlayacağı faydaları anlatma… Anlamak çok güç! Kendi becerip bu virajları alıyor da, müritleri bu manevraları nasıl beceriyor dersiniz?
Acaba eski spor bakanımız, bu stadın önünden hangi duygularla geçecek, şeref tribününde maç seyrederken aklından neler geçirecek?

*Allah’ı var, kendisini tanıdık tanıyalı Trabzonlu bürokratlarla, sanatçılarla, önemli iş adamlarıyla gurur duyar, İlişki kurar, tanıştırır, Truvabet sahip çıkar ve çıkılmasını ister. Onların Trabzon’un ve Trabzonspor’un koruyucuları olduğuna inanır. Güç birliği yaratmaya çalışır. Bu işin kulübün asli görevlerinden olduğunu söyler ve bu fikri herkese aşılar. Biz de buna inanan ve becerebildiğimiz kadar uygulamaya çalışanlardanız. Anılan bu seçkin ve kabiliyetli bürokratlardan bir tanesi de Mehmet Atalay.

Üstelik ayan beyan Trabzon ve Trabzonspor aşığı olduğu herkesçe biliniyor. Bu eski gazeteci, şimdiki üst düzey bürokrat kardeşimiz belli ki Sayın Başbakanın takdirini de kazanmış. Ancak nedendir bilinmez Faruk Bey spor bakanı olunca, önce Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nden, daha sonra da EYOF Koordinatörlüğü’nden uzaklaşmasını sağladı. Daha sonra da hevesli olduğu ve bizce çok iyi yapacağına inandığımız TFF başkan adaylığına, en azından hiç sıcak bakmadı. Bu husumet, bu kin kendisinin sık sık telaffuz ettiği, hem bu dünya hem öbür dünya görüşleriyle de pek bağdaşmıyor.
Hani Trabzonlulara sahip çıkacaktık, hani destekleyecektik! Demek ki Albayraklara yakın olmamak, daha da önemlisi biat kültürünü benimsemek şartıyla imiş!

Tekke düştü...!

Gelelim son güncel konuya:

3-şike ve teşvik sürecinde ki tutumu

Son dönem hem Türkiye’deki, hem Trabzon’daki en önemli konu tartışmasız şike ve teşviktir. Fırtınalar kopan bu olayda “biz şanslıyız” diye düşünüyorduk. Rakiplerle ilgili bir yığın belge var, bizimle ilgili hem tapelerde hem de Etik Kurulu Raporlarında doğru dürüst bir şeyler yok. Adil bir işleyişle hem şampiyonluğu, hem kupayı, hem parayı kapacağız! Bir neslin en büyük hayali, üstelik anamızın ak sütü gibi helal olan lig şampiyonluğuna 27 yıl sonra kavuşacağız. Yeter ki hakkımız yenmesin. O dönem en büyük güvencemiz ve şansımız ise işin başındaki kişinin yani devletin bu konudaki en üst yetkilisi, Spor Bakanı’nın bir Trabzonlu olması. Dahası bu kişinin aynı zamanda Trabzonspor aşığı ve eski Trabzonspor Başkanı olan birinin olması. Tavlada ilk zarı düşeş atmak gibi bir şey!

Ne mi oldu? Güvendiğimiz dağlara kar yağdı! Bakandan çıt yok. Bir organizasyon da yok. Bir tepki ise hiç yok. Bir beyanat hak getire. Sonradan koltuk da gitmesine rağmen yine çıt çıkarmıyor.

Şimdi ne oldu da aşkı depreşti ve yine öne geçti anlamak zor. “Kulübe gelirsem beni kıskanır, beni çekemez” dediği başkanı sahiplenerek, şike surecindeki tutumundan dolayı kendisine teşekkür ediyor. Herkesçe iyi kullanamadığımız söylenen bir süreçle ilgi teşekkür ediyor hem de. Ya sergilenen ilkesizlik, beceriksizlik ve kararsızlıklarından dolayı teşekkür ediyordur ya da ironi yapıyordur!

Bana ise İnanmadığı bir konuda maskeli bir davranış gibi geliyor.

Elalem kanun, yetmedi tüzük değiştirerek işini görmeye çalışırken, İstanbul da bir arama konferansı düzenlettiriyor. Yetki ve güç elin de iken kullanmayanlar, şimdi güç birliği oluşturmaya çalışıyor, ne kadar enteresan ve inandırıcı değil mi?

Kırdığı, üzdüğü, böldüğü, hatta zarar verdiği camiaya bir bakmadan üstelik güç birliği oluşturacak. Güç birliği beklentisi doğru da, kime acaba? Kuruma olmadığı kesin.

Birde bu Arama konferansı ismi, çok uygun düştü ! Acaba ne aranıyor ? Acaba kim aranıyor?

Sormak lazım, “Sayın bakan işin başında neredeydi, yetkili iken neredeydi, bu kulübün kendisine ihtiyacı varken neredeydi? Bırakın icraatı, beyanatı bile çok gördü bu kulübe ve bu şehre.

Şimdi de “kalkmış trene” bilet kesmeye çalışıyor!

Ancak, Takke düştü! Sayın başkan, pardon sayın bakan.