İstanbul’daki lüks alışveriş merkezlerinde, kuaförlerde, spor salonlarında, sanat galerilerinde, davetlerde yeni bir tür kadın var. Hem ikoncanlar hem de evli-mutlu-çocuklular. Kocalarına düşkünler. Sosyal medyada ‘yıkılıyorlar’. İçten içe Kim Kardashian’a öykünüyorlar. Onlar bu dönemin dertsiz-tasasız ve kendileriyle dopdolu sembolleri. Hürriyet'ten Sibel Arna işte bu kadınlarla konuştu..
İşte o röportajdan satır başları..

Tam 18 yıllık gazeteciyim. Yıllar içinde bu ülkede metroseksüel erkeklerden ‘süslüman’ denilen muhafazakârlara kadar pek çok altkültür gördüm. Birçoğu hâlâ var, birçoğunu elbirliği ile tükettik. Bugünün İstanbul’unda farklı bir tür kadınla karşılaşıyorum. Gittiğim kuaförde, oturduğum kafede, okuduğum haftalık dergide onlar var Birçoğu çalışmıyor, çalışsalar bile 9-6 işe gitmeleri gereken bir durum yok. Onlar futbolcu eşleri, eski modeller, sinema ve televizyonda bir dönemin yıldız adayları, part time takı tasarımcısı - part time sanat simsarları, bazen yaşam koçları, bazen pilates uzmanları... Kişisel mesailerinin çoğunu güzelliğe ve alışverişe harcıyorlar. Hep daha iyiyi, hep en son modayı, hep en değerliyi istiyorlar. Güçlüler, güzeller, çok akıllılar ve kesinlikle her biri birer ‘ikoncan’. Ama ‘eski’ ikoncanlara göre çok da farklılar. Dış görünüşleri konusunda, tıpkı eskiler gibi, son derece benmerkezciler, servet dökmekten kaçınmıyorlar ama artık ‘evli-mutlu-çocuklu’ sloganına da çok rahat ayak uyduruyorlar. Hem biraz havailer hem de kocalarıyla çocuklarının etrafında pervane oluyorlar. Çocuklarının hem bir dâhi hem de bir sosyal kelebek olmaları için onları bir o yana bir bu yana çekiştiriyorlar. Yeni tür sosyallik zaten onların en iyi olduğu alan; sosyal medyada görünürlüklerini çok önemsiyor, hayatlarını orada açıyorlar. Rol modelleri Kim Kardashian ve türevleri. Çelişkileri de var elbette: Dillerine yapışık “Ben bilmem beyim bilir” lafının ardından illaki kendi bildiklerini okuyan ama bunu asla çaktırmayan kadınlar onlar. Ben onlara ‘İstinyePark Geyşaları’da diyorum. İstinyePark, çünkü en çok orada görünüyorlar; geyşa, çünkü kocalarıyla ilgilenmek ve onların ilgisini kalıcı kılmak konusunda çok becerikliler. Kuaförler, satış elemanları, şoförler ve güzellik uzmanları ile konuşarak bu ‘yeni akım’ kadınların hayatlarına sızdık.

1) Baştan söyleyelim bu kadınlar kocalarını seven kadınlar. Mantıkla, hesapla kitapla değil aşkla evlenen kadınlar. Ama aşkın ömrü malumunuz. Bir de erkek milletine güven olmaz klişesi var ki bu yüzden hepsinin kocalarından gizli kişisel bir banka hesapları var. O hesap daha genç bir kadın yüzünden terk edilme ihtimalinin sigortası.
2) “Sana ne alayım” sorusunu hep aynı şekilde cevaplıyorlar: Mücevher. En çok istedikleri marka Cartier ve Bvlgari. Hatta Cartier’nin bir takınca bir daha testere ile ‘Love Bracelet’ çıkan modeli hemen hemen her bilekte demirbaş. 
3) Yaz öncesi beş ya da yedi günlük detokslar yapıyorlar. Ekolife ya da DLife gibi merkezlere kapanıyorlar.

İşte o röportajdan satır başları..

Tam 18 yıllık gazeteciyim. Yıllar içinde bu ülkede metroseksüel erkeklerden ‘süslüman’ denilen muhafazakârlara kadar pek çok altkültür gördüm. Birçoğu hâlâ var, birçoğunu elbirliği ile tükettik. Bugünün İstanbul’unda farklı bir tür kadınla karşılaşıyorum. Gittiğim kuaförde, oturduğum kafede, okuduğum haftalık dergide onlar var Birçoğu çalışmıyor, çalışsalar bile 9-6 işe gitmeleri gereken bir durum yok. Onlar futbolcu eşleri, eski modeller, sinema ve televizyonda bir dönemin yıldız adayları, part time takı tasarımcısı - part time sanat simsarları, bazen yaşam koçları, bazen pilates uzmanları... Kişisel mesailerinin çoğunu güzelliğe ve alışverişe harcıyorlar. Hep daha iyiyi, hep en son modayı, hep en değerliyi istiyorlar. Güçlüler, güzeller, çok akıllılar ve kesinlikle her biri birer ‘ikoncan’. Ama ‘eski’ ikoncanlara göre çok da farklılar. Dış görünüşleri konusunda, tıpkı eskiler gibi, son derece benmerkezciler, servet dökmekten kaçınmıyorlar ama artık ‘evli-mutlu-çocuklu’ sloganına da çok rahat ayak uyduruyorlar. Hem biraz havailer hem de kocalarıyla çocuklarının etrafında pervane oluyorlar. Çocuklarının hem bir dâhi hem de bir sosyal kelebek olmaları için onları bir o yana bir bu yana çekiştiriyorlar. Yeni tür sosyallik zaten onların en iyi olduğu alan; sosyal medyada görünürlüklerini çok önemsiyor, hayatlarını orada açıyorlar. Rol modelleri Kim Kardashian ve türevleri. Çelişkileri de var elbette: Dillerine yapışık “Ben bilmem beyim bilir” lafının ardından illaki kendi bildiklerini okuyan ama bunu asla çaktırmayan kadınlar onlar. Ben onlara ‘İstinyePark Geyşaları’da diyorum. İstinyePark, çünkü en çok orada görünüyorlar; geyşa, çünkü kocalarıyla ilgilenmek ve onların ilgisini kalıcı kılmak konusunda çok becerikliler. Kuaförler, satış elemanları, şoförler ve güzellik uzmanları ile konuşarak bu ‘yeni akım’ kadınların hayatlarına sızdık.

1) Baştan söyleyelim bu kadınlar kocalarını seven kadınlar. Mantıkla, hesapla kitapla değil aşkla evlenen kadınlar. Ama aşkın ömrü malumunuz. Bir de erkek milletine güven olmaz klişesi var ki bu yüzden hepsinin kocalarından gizli kişisel bir banka hesapları var. O hesap daha genç bir kadın yüzünden terk edilme ihtimalinin sigortası.
2) “Sana ne alayım” sorusunu hep aynı şekilde cevaplıyorlar: Mücevher. En çok istedikleri marka Cartier ve Bvlgari. Hatta Cartier’nin bir takınca bir daha testere ile ‘Love Bracelet’ çıkan modeli hemen hemen her bilekte demirbaş. 
3) Yaz öncesi beş ya da yedi günlük detokslar yapıyorlar. Ekolife ya da DLife gibi merkezlere kapanıyorlar.

4) Gıda testi yaptırıyorlar. “Şekerim benim buğdaya alerjim varmış” demek moda. Yapılan testlerde herkesin süt ve süt ürünlerine alerjisinin çıkması nedense hiç kafaları karıştırmıyor. Hal böyle olunca onlar da süt içmiyor. Badem ya da soya sütüne takılıyorlar. 
5) Kendi kanları ile tedavi oluyorlar. Yani PRP yaptırıyorlar. Nasıl mı? Bir ünite kan veriyorlar, bu kan bir makineye konuyor, bileşenlerine ayrıştırılıyor, elde edilen az miktardaki trombosit yönünden zenginleştirilmiş plazmayı geri alıyorlar. Yüz, boyun, dekolte, eller, bacak içleri ve kollara uygulanıyor. Cildi onarıyor, yara ve çatlakları tedavi ediyor, cildin ışıldamasını sağlıyor. 
6) Ruh sağlığı mühim. Gittikleri psikiyatrist ve psikologlar sürekli değişiyor ama bu ara şifacılara takmış durumdalar. Ankara’da ve Bodrum’da birer ‘Healer’ varmış, bu kişilerin ‘Reiki’ ile insanlara pozitif enerji yüklediği konuşuluyor. ‘Healing’ yani ruh yıkama bu ara çok popüler.

7) Onları ellerindeki tuhaf renkli sıvıdan tanımanız mümkün. Karalahanadan brokoliye bütün sebzelerin suyunu sıkıp içiyorlar. Detoks sularının altı şişelik bir günlük kür ücreti 100 TL’den başlıyor.
8) ‘Raw food’ yani çiğ yemek yiyorlar. Evdeki aşçılara ‘Kabak Carpaccio’ yapmalarını tembihliyorlar. 
9) Botoks ve dolgu konusunda en popüler isim Ömür Tekelioğlu. Yaptığı dolgular sayesinde zamanı geri sardığı söyleniyor. Ebru Şallı’nın bebeksi ifadesinde onun küçük dokunuşları var mesela. Spikerler ve eski modeller onun kapısını sıklıkla aşındırıyor.

10) Kaş aldırmaya gittikleri özel bir isim bile var. Levent’teki Mina Hanım’ın özelliği usturayla kaş alması ve kaşa kalıcı bir şekil verip ifadeyi değiştirmesi. Ücreti 100 lira. Haftalar öncesinden randevu almak şart.

11) Kılıç Ali Paşa Hamamı son günlerin cazip mekânlarından... Yıkanmaya, buhar eşliğinde cilt bakımı ve masaj yaptırmaya, keselenmeye kısaca arınmaya buraya gidiyorlar. 
12) Çocukları genelde Enka’ya gidiyor. Hatta bu okula herkes ‘Ünlü Çocukları Kulübü’ diyor. Kemerburgaz, Zekeriyaköy tarafında olanlarsa Hisar Okulları’nı tercih ediyor. Diğer tercih edilen okullar Açı ve MEF.
Editör: TE Bilişim