Hayat doğumdan ölüme kadar içerisinde yarışın, mücadelenin bitmediği bir süreçtir. Bu sadece insanlar için böyle değildir. Kişi ya da kurumlar hem kendileriyle hem başkalarıyla yarışır bu süreçte... Kendisiyle yarışır, kendi başarısından hep daha iyisini yapabilmek adına, kendisini geliştirip daha iyi konuma gelebilmek adına… Başkalarıyla yarışır; daha iyi olduğunu ispatlamak, zafere ulaşmak adına… Hayatta başarılı olmak, hedefleri tutturmak, istediğini elde etmek her insanın, gerçek veya tüzel kişinin yaşama tutunma amaçlarındandır… Başarmak, mücadele edip kazanmak kişisel güvenin tazelemesine, toplumda takdir görmeye, maddi ve manevi tatmin yaşanmasına neden olur.

İnsanı başarıya götüren yollar üzerine kitaplar yazılır, ilkeler ve yollar belirlenir. Allah vergisi kişisel yeteneklerin kullanılmasının yanı sıra başarıyı hedeflediğiniz alan ne olursa olsun sporda, siyasette, okulda, işte başarıyı yakalamanın altın kuralı ; “çalışmak, çok çalışmak, planlı çalışmak…” tır.  Emek vermeden başarıya ulaşılması neredeyse hayaldir…  Kuşkusuz kazanmak güzeldir… Peki  kazanmak, he koşulda kazanmak  her zaman mutlu eder mi insanı? Başarmak için ya da kazanmak için nelerden fedakarlık yapılabilir?

15. yüzyılın önemli düşünürlerinden  Niccolo Machiavelli (Makyavel),” amaca ulaşmak için her yolu mübah”  gören bir anlayışın temsilcisi olmuştur. Makyavelist anlayışı kendisine rehber edinen bir başarı sonuca ulaşsa da başarıya ulaşan hem kendisini, hem rakiplerini hem de toplumu aldatmış olur. Sınavda kopya ile başarı elde eden öğrenci, siyasette yalan vaatle oy toplayan siyasetçi, sporda şike ile galibiyet elde eden bir klüp suç teşkil eden bu eylemlerin yasal cezai müeyyide ile  cezalandırılmasının ötesinde en çok kendi vicdanında ve toplum nezdinde manevi cezanın muhatabı olur.  İtibarı ve inandırıcılığı kalmayan bir sahte bir başarı silinmez bir kara leke olarak toplum tarafından alınlara kazınır. Güven yıllar içerisinde kazanılan bir duygudur. Ancak yitirilmesi aynı şekilde uzun sürmez ve yeniden kazanılması çok zordur. Her koşulda, ne olursa olsun, her yol mübah anlayışı ile elde edilen başarının takdir görmesi ise toplumsal travmalara yol açar.  Kişilere ve kurumlara güven sarsıldığında, toplumsal düzenin kurallara uygun işlemediği ortaya çıktığında, başarmanın kişinin bireysel emek ve çabaya bağlı olmaksızın başka faktörlere bağlanması durumu gözüktüğünde, toplumsal değer kayması ve erozyonu yaşanır. Hak etmeyen kazanç toplumsal kabulü ve iç huzuru bozar… Meşru yolla kazanmayan kazanmanın getirdiği manevi hazzı yaşayamaz… Başarının meşru bir zemine dayanmadığını kimse bilmese, kişi ya da kurum suçlu olarak yakalanmasa dahi kısa vadede başarı gibi görünen bu hamle uzun vadede mutlaka tökezlemeye mahkum olacaktır. Zira  İlkesiz, emeksiz, çabasız kazanç kendi sarmalında boğar kazananı…

Kazanmak, kazanmak değildir her zaman; hak etmemişsen, emek vermemişsen, hile yapmışsan kazansan da kaybedersin