Yine hayal kırıklarının yaşandığı, yine içimize taş gibi oturmuş sıradanlığın yüreğimizi dövdüğü bir haftayı daha bize bahşeden biricik sevdamız Trabzonspor’a sevgilerimi sunmak istiyorum (nedense) yine de…


Evet, sevgili Özdemir  Erdoğan’ın şarkısında ki ‘ sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir ‘’ iklimi ve durağında umudunu yitirmiş yetim duygularıma sığınıyorum, her şeye rağmen bordo rüyalarıma tutunup, mavi gerçeklerimle içimdeki yangını söndürmeye çalışıyorum…

Bugün Eskişehirspor’a yenilmenin ne üzüntüsünü yaşıyor, nede bundan zerre kadar hicap duyuyorum…
Çünkü benim Trabzonspor sevgimi, beni üzmek isteyenler asla zedelemeyecek ve en ufak bir sekteye uğratamayacaklar…

Bizi öyle alıştırdılar ki, sanki biz hiçbir şeyi görmüyor, göremiyor, sezmiyor, sezemiyoruz…
Her şeyi bizi yönetenler biliyor, onlar vizyon sahibi ve onların üstlendiği misyon öyle ulu ve kutlu ki, biz ancak onların müjde ve vaatleriyle avunan ve onların ağızlarından çıkacak en ufak sözle teselli bulan sıradan ırgatlarız onlara göre…

Onu diyorum ya, Trabzonspor ile hayata tutunan biz saf ve masum yürekleri artık kim ne kadar kandırabilir ki?
Trabzonspor’u sıradanlaştıranlara bu akşam itibari ile teşekkürü bir borç biliyorum…
Çünkü görevlerini öyle mükemmel icra ediyorlar ki, el birliği ile koca bir camianın mum gibi erimesini izleyerek ellerini ovuşturanlara bravo demek geliyor içimden…

Bir sözümde gerçek taraftara…
Ey sevgili Trabzonsporlular!

Lütfen gerçekleri görelim, rakiplere sataşmakla sizi oyalayanların eserine baktınız mı şimdi?
Sene boyunca o malum camia ile uğraştırıldınız, durdunuz!
Sonuç ne oldu?
Koca bir sıfır…
Daima söyledim, sataşmak ve bu uğurda çaba sarf etmek önce sizi sonra camianızı yorar ve tüketir.
Siz malum camia ile uğraşırken, önce kupa, sonra yarınlarımız çalındı…
Şimdi ne dövünmenin, ne birilerini suçlamanın ne zamanı ne yeri…

Bütün bu olup bitenlerden sonra suçlu ya da suçlular kim ya da kimler mi?
Bu soruya dolaylı yönden şu cevabı veriyor  ‘’ SUÇLU EN AZ TEKNİK KADRO VE FUTBOLCULARDIR ‘’ diyor ve sizleri kendi iç muhasebe tartınızla baş başa bırakıyorum…

Sonuç olarak; an itibariyle Dostoyevski’nin Suç ve Cezasını okuyorum, fakat ne gariptir ki her satırda Trabzonspor’u görüyorum….