Trabzonspor camiasının önde gelen isimlerinden olan ve son başkanlık seçiminde aday da olan Prof. Dr. Hakan Kulaçoğlu, kendi internet sitesinden yayınladığı bir yazıyla şike konusunda son günlerde yaşanan gelişmelere adeta isyan etti. Aziz Yıldırım'ı canlı yayına çıkaracak olan Ahmet Hakan'dan Trabzonspor'a akıl vermeye kalkan Yılmaz Özdil'e kadar tüm medyaya eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan Kulaçoğlu, Trabzonspor taraftarının adeta sesi oldu. 

İşte Hakan Kulaçoğlu'nun o çok konuşulacak yazısı:

Büyük $ik€ Koalisyonu

"Bugün büyük gün (!)

Büyük $ik€ Koalisyonu için…

Sabah, Fanatik’te Yılmaz Özdil, akşam CNN’de Ahmet Hakan…

Sarı Gazete grubunun, şikecileri kurtarmak için son hamleleri.

Sarı Gazete, Büyük $ik€ Koalisyonu’nun bir nevi amiral gemisidir. Yılmaz gibi, Ahmet gibi yazarlar bu gemiye yıllarca komuta eden Ertuğrul, Yakup ve Uğur gibi ağabeylerinin sözünden çıkamazlar. Daha doğrusu, çoğu alanda özgür bırakılmışlardır ama kilit konularda bağımsız davranamazlar, ortak hareket planına aykırı yazı yazamazlar. Başka türlü, beş haneli maaşlara veda etmek zorunda kalırlar.

İktidarlara ne kadar muhalefet ederse etsinler, bu ülkede her medya organı bizatihi bir iktidardır. Yazarlar da o iktidara bağlı memurlardır. Siyasi görüşler değişebilir, ancak medya grubunun çıkarlarına hizmet etmek, kazanca kazanç katmak sistemine bağlı kalmak gibi kurallar asla değişmez, değişemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez. Yazarlar, o organın birer parçası, birer hücresi gibi davranmak zorundadır, aksi takdirde doku reddi gelişir ve uzaklaşmak zorunda kalırlar.

Bugünkü iktidara yandaş medya üyesi gazeteler gibi bazı köklü gazeteler de yıllarca derin devletin yandaş medyası olmuş, o düzenin devamı için uygun görülen figürleri yüceltmiş, engel olarak görülen kişileri ise karalamıştır. Söz konusu medya unsurlarının bugün şike konusuna yaklaşımları da o eski alışkanlıklarının devamı niteliğindedir. Buna bir de iktidara yakın bazı dönem köşecilerinin siyasette yaşanan son kutuplaşma sonrasındaki çark edişleri eklendiğinde, şikeciler için bir ümit belirmiş gibi bir hava oluşması doğaldır. Geçerlidir, belirleyicidir, demiyorum; sadece doğaldır. Haklıdır, doğrudur, demiyorum; doğaldır, o kadar.


Şimdi o ‘yapılan açık haksızlığı fark eden’ Ahmet Hakan, Tarafsız Bölge programına şike şebekesinin başını, yandaşları ile çıkarıyor, söz hakkı tanımak adı altında aklamaya çalışıyor. 3 Temmuz 2011 gününden bu yana, bırakın o günü, Kanal 7’deki “İskele, Sancak” programı döneminden beri bir gün, bu ülkenin en önemli sosyolojik olgularından Trabzonspor’u konu, bir Trabzonsporluyu konuk etmemiş olan Ahmet Hakan, şimdi de ‘tarafsız’ dediği bölgesinde tek tarafa söz hakkı tanıyor, sadece 16.ACM ve Yargıtay değil, UEFA ve CAS tarafından da şikeciliği defalarca onaylanmış figürlere destek veriyor. Niye? Hukuk adına mı, adalet adına mı? Yoksa Büyük $ik€ Koalisyonu kararıyla mı?

Burada elbette hiç de haz etmedikleri siyasi iktidara karşı 7 Şubat 2012 ve 17 Aralık 2013 tarihlerinde yapılan iki hamle sonrası oluşan refleksif/defansif ortamı kullanmaya çalışarak şöyle bir hava estirilmek isteniyor: Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Şike gibi davaların tamamı kumpastır, uyduruktur, sahte delillerle oluşturulmuş tuzaklardır. Bir kere 2010-2011 sezonunu çok dikkatle yaşamış bir eski futbolsever ve halen Trabzonsporlu bir vatandaş olarak şunu söylemem gerekir ki, Trabzonsporlular o sezon yapılan şike ve teşvik rezilliklerini hafta hafta, günbegün fark ettiler, seslendirdiler. Ancak Büyük $ik€ Koalisyonu bunlara yer vermedi, görmezden geldi. Ta ki, 3 Temmuz’da deliller ortaya konuncaya kadar. 3 Temmuz sabahı Trabzonsporlular da büyük bir sürpriz yaşadılar, ama “Aaaa! Şike varmış” şeklinde değil, “Bu ülkede şikeyi ortaya çıkaracak devlet varmış” şeklinde. Zira Trabzonsporluların, rakiplerinin hangi maçta şike yaptığını, hangi maça teşvik gönderildiğini öğrenmek için mahkemeye, UEFA’ya ihtiyaçları yoktu. 2011 yılının mayıs ayı biterken hepsini tek tek sayabilecek acı deneyimlere çoktan sahip olmuşlardı.

Güya iktidara muhalif geçinip, şike davasını siyasi davalar ile benzer göstermeye çalışıp aynı torbaya koymaya yeltenenlerin, bir gecede kırk ayrı çeşit konudaki yasal düzenlemeyi ‘torba yasa’ adı altında geçiren iktidarlardan ne gibi bir farkı kalır ki? Siyasi dava siyasi davadır, şike davası, adi ama organize hırsızlığın yargılanıp hüküm verildiği çok ayrı bir mecradır. Hırsız hırsızdır, arsız da arsız. Şike eşittir yolsuzluktur. Yolsuzluk tapelerine inanıp şike tapelerine ‘delil sayılmaz’ muamelesi yapmak, yolsuzluklardaki teknik takiplere hayran hayran bakıp şikedeki teknik takiplerden hiç söz etmemek objektif gazeteciliğin neresinde yer almaktadır acaba? Bizce.. Yolsuzluğa var deyip, şikeye kumpas demek ne demokratlığa, ne Cumhuriyetçiliğe, ne Atatürkçülüğe, ne muhalifliğe, ne sosyal demokratlığa, ne de solculuğa sığmayan devasa ama ucuz bir pragmatizm, bayağı bir manevradır.   

Şimdi siz istiyorsunuz ki, Özel Yetkili Mahkeme kararı iptal edilsin, Özel Görevli Mahkeme kurulsun, görevi de şikecileri aklamak olsun. Bunu kanuna, kitaba, anayasaya, evrensel hukuka, dünya demokratik hukuk konjonktürüne uyduramadığınız için de kıvranıyorsunuz. 

Değerli dostlar… Şike, aşağılık bir suçtur, adi hırsızlıktır. Trabzonspor’un tam üç şampiyonluğu şike ile çalınmıştır. Bunun ikisinde, 3 Temmuz davasının hükümlüleri Aziz Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu ile onların uzantıları vardır. Bu hükümlüler, yargılandıkları dönemde, ‘polis fezlekesi’ diye alay ettikleri sabit delillere, dinleme kayıtlarına, teknik takip raporlarına itiraz etmemişler, savunmalarını da bunların üzerinden yapmışlardır. Özel Yetkili Mahkeme denilen mahkemede kendilerine her türlü savunma hakkı ve zaman tanınmış, ancak onlar makul bir savunma yapmamış (yapmaları mümkün olmadığı için) başkalarını suçlamış ve eski maçları anlatmış, izlettirmişlerdir. 16. ACM ve Yargıtay gerekçeli kararlarını okuyan her orta zekâlı ve üzeri vatandaş suçun sabitliğini açıkça görür. Bu süreçte sanal âlemde çok aktif olan Ersin Gökalioğlu’nun bir sözü durumu gerçekten çok olarak ifade etmektedir: Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’ın adil şekilde yargılanmadığı tek yer futbol federasyonudur.”  

Türkiye Futbol Federasyonu, 2012 yılı başında baskıyla istifa ettirilmiş ve siyasi irade ile Aziz Yıldırım tarafından oluşturulan kukla federasyona şikecileri aklama görevi verilmiştir. Onlar aklanırken de birçok kulübün camianın hakkı gasp edilmiştir. Bugün “Trabzon’a Mektup-2” diye yazı yazan Yılmaz Özdil’i ve koruduğu zümreyi sadece Trabzonsporlular değil, Bucasporlular, Bursasporlular, Kayserisporlular, Ankaragüçlüler, Galatasaraylılar ve daha niceleri affetmemekte, Eskişehirsporlular ve Sivassporlular da o sezon kendilerine yaşatılan utancı unutmaya çalışmaktadırlar. 

Bugün Özdil şöyle yazıyor:  “TOKİ Bakanı Bayraktar ‘Trabzonumuz’un kupasını almak için çok ince ayar çalışma yapıyoruz’ demişti.” Aklı sıra, ince ayarla Tabzonspor’a hakkı olmayan bir kupanın verilmeye çalışıldığı havasını vermeye çalışıyor. Bakın Yılmaz bey! Seni ve Ahmet Hakan’ı, Büyük $ik€ Koalisyonu’nun durgun zekâlı köşe yazarları ve TV konuşkanları ile aynı kefeye koymuyorum, zekisin, istediğinde, rahat bırakıldığında doğru analiz yapabiliyorsun. Sen de pekâlâ biliyorsun ki, orada kastedilen ince ayar, politikaya atılana kadar Trabzonsporlu da olmayan Erdoğan Bayraktar tarafından Trabzonspor için değil, çok ama çok koyu bir Fenerbahçeli olan Başbakan tarafından Fenerbahçe için yapılmaya çalışılıyordu. Amaç, kupayı da asıl sahibi olan Trabzonspor’a –mecburen- teslim etmeden önce, küme düşmesi gereken Fenerbahçe’yi, UEFA’dan ricacı olarak puan silme cezası ile kurtarmaktı. Bunu İstanbul’da ve Ankara’da yaşayan herkes biliyordu. Ancak herkesin yazacak Büyük $ik€ Koalisyonu mensubu gazetesi, anlatacak Büyük $ik€ Koalisyonu üyesi televizyon kanalı yoktu. Yoksa Trabzonspor’a hakkı olmayan bir kupayı vermek için bir ince ayar, bir operasyon yapılmıyordu. Zaten Trabzonspor, hakkı olmayan bir şeyi isteyecek açlıkta, açgözlülükte, fırsatçılıkta bir camia değildir. Siz onu başka camialarla karıştırmayın lütfen...

Şimdi gelelim Yılmaz Özdil’in ‘Bitmek bilmeyen kupa beklentisi, hem Trabzonspor’u mahvediyor, hem de yüreklerdeki Trabzon sevgisini.” safsatasına. ‘Verilmeyen kupa, gasp edilen hak’ süreci gerçekten Trabzonspor’u perişan, Trabzonsporluyu rencide etti. Bu ülkenin en vatansever kentlerinden birini, haksızlığa karşı isyan karakterleri, ‘Güçlülerin iktidarına karşı Trabzonspor’ düşünceleri nedeniyle Trabzonsporlu olmuş milyonlarca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını çok sevdiği ülkesine, devletine düşman olma sınırına getirdi. Ancak Trabzonspor sempatisini azaltmadı, aksine arttırdı. Zira bu mağduriyetini asla fiziksel şiddete ve toplumsal terbiyesizliğe dönüştürmedi. Bugün ülkede Trabzonspor sempatisi örseleniyorsa, zaten hakkı olan kupayı alma umuduyla, “Sen kupanın peşini bırak, biz de sana para bulalım, yıldız alalım” siyasi telkiniyle mitinglerde boy gösteren mevcut başkanı nedeniyledir. Onun cahil kurnazlığından, Trabzonsporluluk kültüründen nasibini alamamışlığındandır.

Yoksa Trabzonspor, mafyöz havalar vermeyi seven, siyasette, ticarette ve medyada çok güçlü bir başkanını seçim yoluyla bizzat demokratik bir şekilde koltuğundan indirmiş bir camiadır. O figürün bin katı sorunlu kişilerin başkanlık yaptığı diğer bazı camialara örnek olamaması ise ülke futbolunun şanssızlığıdır. Çokça da sizin gibiler sayesindedir."