Bilgin Gökberk yazdı; "Bravo Turgay'ın (Bask.Fed. Bşk)pembe medyasına.Başbakanın 'başımın gözümün sadakası' diye verdiği o şampiyonluk primi'nden avanta'sını alanlara ve her sorduğumuzda pişkinlikle gık bile demeyen pembe çocuklara bravo. Ne uğruna bu kadar yanaşıyorsunuz.Gazetede bir köşe mi? Tv de bir koltuk mu? Değer mi? Turgay maçlarını tv lere satarken paketin içinde sizleri de satıyor.
Bu bile rahatsız etmiyor mu sizi? Yuh"

Sayın Gökberk'e bir meslektaşı olarak önerim, bu cümlelerine rağmen kılını bile kıpırdatmayan ve menfaat çeşmesine musluklanmayı her şeyin üstünde gören figürleri kendi hallerine bırakmasıdır.

Başbakanlık, bunca kokuya ve yazılana rağmen verdiği paranın hesabını sormuyorsa, sifonu çekip unutmaktan başka çare yoktur!

Acaba TBF maçları yazarlarıyla birlikte paket içinde satarken, TFF'nin "paketinde" yazar-yanaşmaların yanında ekstraları da var mıdır, ne dersiniz?

Temel'in karısı ölmüş ve o gece Temel'i başka bir kadınla iş üsgünde yakalamışlar.
Temel: "Bakmayın öyle. Ben rahmetlinin acısından ne yaptığımı biliyor muyum"

Belli ki futbolumuzu, basketbolumuzu ve dahi sporumuzu yönetenler “rahmetlinin” acısından ne yaptıklarını bilmiyorlar.Biraz anlayışlı olalım ki, "endüstriyel" yağma sürebilsin.

ENDÜSTRİYEL FUTBOL VE METİN DİYADİN

Kıyım sezonunun açılmasıyla birlikte ilk ürünlerini veren futbol iklimimiz, şimdiye kadar işinden başka derdi olmayan ve çalıştırdığı her takımla başarı yakalayan Metin Diyadin’i sistemin dışına itti.

Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu hedefi olmayan, (sanırım yani) Kasımpaşa’nın, adı süper kendi lavaş ligimizin 2.lik sırasında otururken Teknik Direktörünün işine neden son verdiği sorusu, futbolumuzun geleceği adına samimi kaygısı olanların yanıtını bulması gereken en önemli sorudur.

Endüstriyel futbolun teknik adamlardan tek beklentisinin saha içi başarısı olmadığını, maç öncesi ve maç sonraları, sansasyonel uygulamaları ve kadro tercihleriyle de popüler kültüre “malzeme” olmalarını, magazin sayfalarının manşetlerinde zaman zaman yer bulmalarını beklediğini söyleyebiliriz.

Toplumların ve dahi gençliğin siyasal bilinçten uzaklaştıkça daha da “yaklaştığı” lümpen kültürün kendini en kolay ve rahat ifade edebildiği alanın futbol olduğu sosyolojisine kimler itiraz edecek bilemem. Bildiğim, bu kültürün metin Diyadin gibi kimsenin değil sadece “işinin” adamı mütevazı tipleri “rantabl” bulmadığı ve beklenen randımanın sağlanamadığı gerçeğidir.

Hepimiz biliyoruz ki, Kasımpaşa’yı ligde 2. Sıraya taşıyan Teknik Direktörün ismi Reyna gecelerinde de zaman zaman boy gösterip ünlü! gazetecilerle ünlü işkembecilerde çorba içenlerden biri olsaydı, dizilen methiyeler Revan Köşküne uzanacak halı ihtiyacını karşılamaya yeterdi.

Metin Diyadin, sadece işine ve takımına odaklanan, ayak oyunlarına tenezzül etmeyen, oyuncuları tarafından hep sevilen, saha içine müdahale etmeye kalkıldığında pozisyon değil tavır alan Teknik Direktör örneği olarak “sisteme” uyum sağlayamıyor ve her seferinde dışlanıyorsa;

FİFA harcama sıralamasında 6. Olmamıza rağmen başarı sıralamasında neden 40. Olduğumuz sorusunu “endüstriyel bir pişkinlikle” sormaya devam edeceğiz demektir.

Yaşasın paranın gücü, yaşasın Şike! Kahrolsun sistem ve adalet!