1916 yılının şubat ayıydı. Rus Ordusu ayrı kollardan Erzurum’u ve Artvin’i işgal etmişti. Karadeniz’den harekete geçen kuvvetleri Rize’ye doğru ilerliyordu. Onları durduracak güç kalmamıştı. Elli yaşın altındaki tüm erkekler silah altındaydı, Osmanlı ülkesinin dört bir yanında o cepheden bu cepheye koşuyordu. İşgal yaklaşınca Trabzon Valiliği 8-10 saat mesafedeki Ordu’ya taşındı.

Yaşlılar, kadınlar, çocuklar canlarının ve namuslarının derdine düştü… Devletten umudunu kesen halk silaha sarıldı, ama direnişleri o kadar cılızdı ki, Ruslara sinek vızıltısı gibi geldi…

O günlerde Trabzon hapishanesinde Derya Haktan Hâkim adında civanmert bir delikanlı hiç bitmeyecek cezası için çile dolduruyordu. Üç isminden hangisiyle seslenilse itiraz etmezdi. Memlekette pek de rastlanan bir durum değildi üç isim. Babası öyle düşünmüş. Aslında dört isim verecekmiş ama dördüncüye kararsız kalmış.

Karadenizlinin en çok sevdiği ve bir o kadar da korkup çekindiği dört şeyden üçüydü onun ismi: Deniz için Derya, Allah için Haktan ve yargıç için Hâkim. Bir tek “karı” için uygun isim bulamamıştı, varsın o da eksik kalsın…
Mahkûmların hepsiyle tek tek konuştu: Burada çürüyüp gideceğimize, vatanımız için ölelim diye epey bir kısmını ikna etti.

İdarenin de teşvikiyle Of önlerinde dere boyunca kurulan direnişe katıldılar. Dünyanın en güçlü ordularından Rus ordusuna tam dört hafta geçit vermediler. 

Çarın ordusu geçişin pek de kolay olmayacağını anlayınca, denizden bombardımana tuttu Of’u. Ve birkaç metre ötesine düşen top mermisinden sıçrayan parçalardan biri Derya’nın göğsüne isabet etti. Biraz sızı hissetti önce, sonra dizlerinin bağı çözüldü, dereye yuvarlandı. 
Hemşerilerinin kanıyla kıpkızıl akan dere Karadeniz’e sürükledi onu. Böylece, o güne dek adı ve canı olan denize kanını ve bedenini de verdi. 

Ruslar 1916 yılının nisan ayında Trabzon’a girdi. Karadeniz iki sene boyunca en acılı günlerini yaşadı…

Derya Haktan Hâkim’in Of’ta akan kanı, başka diyarlardan ve başka uluslardan emekçilerin Tuna, Dinyeper, Dinyester, Don ve Sakarya’dan Karadeniz’e dökülen kanlarıyla birleşti… Emperyalistleri döktükleri kanda boğdu ve Rus ordusu Trabzon’dan çekilmek zorunda kaldı…

24 Şubat 1918’de Türk ordusu yeniden Trabzon’a girerken en önde onun arkadaşları vardı. Bayrağımızı bir daha inmemek üzere Boztepe’ye çektikten sonra sahile koştular, ellerini gökyüzüne açtılar, o toprağa ve denize düşenlere şükranlarını gönderdiler, arkadaşlarını andılar.

24 Şubat bir kentin kurtuluşu değildir sadece; atalarımıza ve analarımıza şükran günüdür. 

Bir daha asla olmasın dualarının en derinden edildiği gündür. 

Ezilenler birleştiğinde dünyanın bütün zalimlerine diz çöktürüleceğinin bir kez daha kanıtlandığı gündür.

Gururla yaşa Trabzon… 24 Şubat senin günün…