Anadolu’da, özellikle de sanayimizin lokomotif kentlerinden olan Kayseri’de hep anlatılan bir tevatür vardır, ticaret erbabı olamayacağına kanaat getirilen çocuklar için “ bundan bir şey olacağı yok, bari gitsin okusun bir okulda ‘’ derler.

Dün, daha Milli Takımımızın ‘ Dünya Kupası Grup ‘ elemelerinde elde ettiği tarihi Hollanda zaferini gündemden silmek istercesine, Fenerbahçe’ nin teknik direktör öğütme makinesine bir kurban daha verilince, aklıma yukarıdaki ‘kıssadan hisse ‘geliverdi, birden bire..

Ne alaka diye soranlarınız olacaktır (?)..

Konu Türk futbolundaki çarpık düzenle alakalı olunca kayıtsız kalamadım haliyle..

Yolu bir dönem kısa bir süreliğine de olsa Trabzonspor’a düşen Erol Bulut ne yazık ki papazların hükümranlığında kucağına bırakılan davulun tokmağını bir türlü eline alamadı, daha doğrusu aldırtmadılar..

Erol Bulut bu düzenin ne ilk nede son kurbanı..

Burada asıl konu Erol Bulut hiç değil aslında, benim derdim Türk Futbolunun kimlerin elinde ne hallere terk edildiğiyle alakalıdır.

Öncelikle kişilere ve kendi şahsi kurumlarına saygımız sonsuzdur.

Özellikle ülkemizin gelişimine olan yadsınamaz katkıları  ve dünya sanayi sektöründe haklı bir yer edinmiş olan bu  değerli aile grup şirketlerimizin varlığına her daim müteşekkir olduğumu belirtmeliyim..

İstihdam olarak binlerce kişiye kariyer ve iş imkanı sunan bu dev kurumlarımızın varlıklarının daimi olması en büyük temennimizdir..

Efendim, hatırlayanlarınız elbet olacaktır, Yüzüncü yılında Serdar Bilgili ile şampiyonluk yaşayan Beşiktaş’ta, Serdar başkan sonrası ‘2004 ‘ te başkan olan, aynı zamanda   bugün medya dünyasında da söz sahibi ‘ Demirören ‘ ailesinin veliahtlarından Sn Yıldırım Demirören’in Beşiktaş Spor Kulübü başkanı olmasını - akabinde Beşiktaş’ın bugün sırtındaki borç kamburunun sorumlusu olmasını...

Sonrasında ‘ TFF Başkanlığına ‘ giden süreci, daha dün gibi hatırlayanlar çoğunluktadır..

Hülasa, Sn Demirören’in Türk futbolunda olumlu yada olumsuz derin izler bıraktığı su götürmez bir gerçektir..

Hele ki Beşiktaş özelinde, paranın nüfuzuyla elde edilen gücün koca bir camiayı ne hallere düşürdüğünü burada yeniden anlatmaya lüzum yoktur.

Konu Beşiktaş camiasını bağlar tabii ki de...

Nereye geliyorum(!)

En son  Fenerbahçe Spor kulübünde olanlar..

Aziz Yıldırım karşısında,  ezici bir üstünlükle kongrede adeta Aziz başkanı ezen Ali Koç’tan açıkçası tüm futbolseverler farklı bir misyon ve vizyonla Türk futbolunda kurumsal bir yapının geleceğini umut ediyorlardı..

Lakin, Ali Koç çok kısa sürede ortaya koyduğu vizyon ve misyonu terk ederek, adeta halefi Aziz başkanı, hatta Yıldırım Demirören’i geride bırakan bir performans sergiledi, hatta solladı bile..

Bari Başkan Ol..

Başa dönüyorum, olay tamda bizim Kayserili tüccar dayıların sistemi gibi işliyor, ülkenin bu yüz akı büyük aile şirketlerinde..

Sormak gerekir,( her ikisi rahmetli) ne sayın  baba Erdoğan ne de baba Koç bu hataları yapan çocuklarına şirket yönetimlerinde görev tevdi ederler miydi?

Paranın ve gücün sınırsız olduğu , ekonomik güçleriyle ülke ekonomisine yön veren bu ailelerin düşüncesi de Sn Yıldırım  ve Koç için tıpkı Kayserili çocukların akıbetini yasayan kader misali, bari gözden ırak olsunlar da, bir kulübe gidip başkan olup, oyalansınlar örneğini besler nitelikte..

Tabi bizimkisi teşbih..

Teşbihte hata ya da duygusallık olmaz..

Elbet bu seçkin ailelerin ülkemize verdikleriyle gurur duyarken, yapılan  yanlışlarında kişilerin içine düştükleri ahval insanı düşündürüyor elbette..

Kendi şirketlerinde en alt birime eleman alırken bile türlü imtihanlardan geçirip, istenilen nitelikte olduğuna kanaat getirilirse kişi bu kurumlarda işe girebiliyor..

Şimdi, sezona çok iddialı bir transfer politikasıyla giriş yapan Fenerbahçe, kurumsallığı ilke edinen Sn Ali Koç, sportif direktörüne Fenerbahçe’sini emanet etti..

Neresinden bakarsanız bakın, sözüm ona ülke futbolunda kimselere siz hakkı vermeyen ‘ İstanbul Büyüklerinin ‘  nasıl yönetildiğini görmezden gelemeyiz doğrusu..

İşin garibi, başta Fenerbahçe olmak üzere adı  ‘ üç büyükler ‘ olan kulüplerimizin dertlerinin ülke futbolu değilde, kendi aralarındaki ego savaşlarında kimin  birbirine üstünlük kurmak olduğu aşikârdır..

 Liyakatı, spor ve sporcu ruhunu, ahlakını hiçe sayan bu anlı şanlı camialarımızın ülke futbolunda siz hakkı olması ne üzücü..

Ayrıca belirtmek isterim ki, bugün özellikle  ‘  dört büyükler ‘ özelinde bir spor kulübü başkanında olması gerereken tüm özellik ve hasletlerin bir çoğu Trabzonspor Başkanı Ahmet Agaoğlu ‘  beyde olduğuna eminim ki bir çok futbolsever kanidir..

Ve Trabzonspor diyorum, hele üç büyük kulübe bakarak; Türk futbolunun şansı olduğuna inanıyorum..

Unutmayınız;

Onların büyüklüğü yaşla, Trabzonspor’un büyüklüğü ‘icraatladır ‘...

Sonuç itibariyle herkesin bildiği kendinedir..

Emanet Skor..

Oysa gündem Milli Takımımız..

Öyle olmasıda gerekir..

Hollanda maçında yakalan ivmenin devam etmesi temennimizdir

Beni endişelendiren tek konu, skor üstünlüğü bizde olduğunda neden maç sonuna kadar, bunun altından kalkamıyoruz?..

İnşaAllah, oyunu rakibe kabul ettirdiğimiz kadar, skor üstünlüğü yakaladığımızda, tıpkı Hollanda maçındaki gibi, oyunu genele yaymak, maçın doksan dakika olduğunu hiç unutmamak gerekir..

Çünkü öyle olunca skor ne olursa olsun “  üzerimizde emanet “ duruyor..

Öyle ya, papaz her zaman pilav yemez..

Hasan Akbaş

Haberts.com