Hakemlere dikkatimiz ve ilgimiz merhum Özkan Sümer’in tarihe not düşen, “Bayraklı gangster” sözüyle başladı.

Geçen yıl kaybettiğimiz Özkan Sümer’in bu sözü söylediği 1990 yılından günümüze hakemlerle ilgili birçok söylem oldu. Söylemler oldukça; kulüplere, başkanlara ve teknik adamlara cezalar havalarda uçtu ama hakemlere verilen cezaların adı kibarlaştırılarak sadece dinlenme oldu. Teknik adamlar kovuldu, yönetimler yıkıldı onlar yollarına devam etti. Sizin anlayacağınız onlar sadece dinlendirilirken, futbol her geçen sezon geriye gitti, kulüpler sadece yedikleri cezalarla kalmayıp kaosa sürüklendi.

Bugün TFF talimatıyla MHK’nin almış olduğu radikal kararlar sonrasında kadro dışı bırakılan hakemler aslında Sümer’in bayraklı gangsterleri ile ekranlarda boy gösteren hakem eskilerinin çırakları.

Eğitim dairesinde baba, mentor bölümünde baba, atamada baba, hakem işlerinde baba, MHK'de ağabey derken ahbap çavuştan geçtik, baba-oğul ilişkisiyle kronikleşerek yıllardır süre gelen düzen…

Bu düzeni görüp üç maymunu oynayanlar tekere çomak sokulunca kendilerince sahiplenme moduna girdiler.

Kimisi "erken oldu" şovuna, kimisi de "suçları neydi" masum duruşuna girerek hakemleri sahiplenip (!) akılları sıra popülist bir duruş sergilemeye çalıştı.

Bu denli hassas ve ciddi bir olayı karikatürleştirerek çizgi film senaryosuna dönüştüren cenaha gülmemek elde değil…

****

Hakemler ile ilgili çok açıklama yapıldı, çok ithamlarda bulunuldu ama bugünleri 15 yıl önce işaret eden bir isim vardı. Trabzonspor’un 12 Ağustos 2007 tarihinde oynadığı Sivasspor maçında bordo-mavili takımı imha etme planının bir parçası olan yapıyı özetleyen dönemin kulüp başkanı Nuri Albayrak, “Çete” benzetmesiyle aslında “kral çıplak" dedi ama çok da dikkat çekmedi. Çünkü birileri gemisini yine yüzdürüyordu.

Trabzonspor, sezonun ilk maçının son dakikasında 1-0 önde olduğu karşılaşmada hükmen mağlup edilip sahası da 5 maç taraftarına kapanınca dolayısı ile o sezon devre dışı bırakıldı. Nuri Albayrak’ın bu benzetmesi, bırakın Türkiye’yi, Trabzon’da da fazla karşılık bulmadı.

Trabzonspor’un bir sezonu heba olurken kulübü yönetmek için değil işgal etmek için bekleyenler harekete geçti.

Anlayacağınız kumpasın ağa babası işte tam da o zamanda yapıldı…

O zaman dediğimiz aslında milattı ama ne yazık ki karşılık bulmadı.

UEFA 1. Asbaşkanlığı ve FIFA İcra Komitesi üyeliği yapan Şenes Erzik’in palazlandırdığı ve Avrupa’ya taşıdığı bu isimler, Türkiye’deki maçları angarya görmesine rağmen güçlendiler, kendilerini futbolun tek hakimi olarak gördüler.

Futbolcuya dayalı düzen gibi hakeme dayalı bir düzen oluşturuldu ve bu düzende TFF ile MHK yönetimleri sürekli değişirken onlar bir sezonu kapatıp, bir diğer sezonu aynı düzenle başlattılar.

Adalet isteyenlerin sesleri de fazla çıkmadı ya da güçleri yetmedi.

Ama bugün, o adaleti sadece isteyen değil, adalet için kendisini ortaya koyan insanlar yaklaşık bir yıldır "adalet" diyor.

Yıllardır adalete davet edilmesine rağmen bu isteğe de burun kıvıranlar sadece hakemlik mesleğinin dışına itilmedi.

İnanıyorum ki bu kafadarlar bir daha futbolun oynandığı ve konuşulduğu hiçbir mecrada olmayacak.

Hadi eylemi zamansız bulanlar ve "hakemleri tartışmayalım" diyen arkadaşlar sahne sizin…

Prangalarından kurtulan, aktif olarak görevine devam eden bu mesleğin bireyleri saygınlığı koruyup, adaleti kucaklaması için destek bekliyor.

***

Trabzonspor bildiğiniz gibi.

İlk yarısı sıkıntılı geçse de bu yarıda Trabzonspor’un bünyesinin kabul etmediği kadro ve oyun yapısı ikinci yarıda değişince Göztepe karşısında kazaya uğramadı.

Alanya’da başlayan şampiyonluk turları devam ediyor.

Ömürlük çocuklarıyla, artık bizim dediğimiz çocukların kaynaşması artarak devam ediyor.

Herkes mutlu, herkes heyecanlı ve herkes sabırsız.

Kim oynamış, kim oynamamış, kim gol atmış, kim atamamış bunlara da dikkat edilmiyor artık.

Bizim buralarda bayraklar o kadar erken asılmaya başladı ki korkarım bu kar fırtınada sezon sonunda değiştirilmesi gerekecek.

Birde aramızda kalsın, sanırım bu Ramazan iki bayram birden yaşanacak.

Yok, sadece bizim buralarda değil, ülkenin dört bir yanında ve dünyanın bir çok başkentinde.

Ama yine tekrarlayım ki; Hiçbir şampiyonluk insan canından daha kıymetli değildir. Silaha sarılmak yerine birbirimize sarılalım…