Avrupa’nın bazı kentlerinde her gördüğümde, keşke aynısı benim memleketimde de olsa diye hayal ederim.

Mesela İskoçya’nın Edinburgh kentinde daha tren istasyonundan dışarı adımınızı attığınız anda gayda sesiyle karşılanırsınız ve kentin neresine giderseniz gidin her yerden o ses yükselir…

Avusturya kentlerinde, özellikle Salzburg’da Mozart’ın melodilerini duyarsınız sokaklarda…
Turistler, Atina’da Sintagma meydanındaki askerlerin nöbet devir törenlerini bekler sabırla…

Ya bizde? Kentlerimizin, kasabalarımızın sokakları kemençeyle şenlenemez mi?

Trabzon havaalanı konuklarını kemençe sesiyle karşılayıp uğurlayamaz mı?

Meydanda, ha keza Rize’de belli saatlerde folklor ekiplerimiz horonumuzu oynayamaz mı coşkuyla ve de yürekten… Yüzlerce yıldır bizim olan ve ilelebet bize ait olacak olan horonu -dünyanın bu en görkemli şölenini- sergileyemez miyiz? Bizi tanımak isteyen konuklarımız için; geleneklerimizi, kültürümüzü unutmak üzere olan çocuklarımız için…

Akçaabat, Vakfıkebir, Maçka, Sürmene, Of, Hemşin, Pazar, Ardeşen, Çayeli ve dahi Hopa’da günde hiç olmazsa bir defa o simsiyah kıyafetleriyle ekiplerimiz gösteriler yapamaz mı?

Ula hamsiden parfüm yapun demeduk, kemençe çalun, folklor oynayun deduk, işi ne yokuşa surersunuz!