Sabah Gazetesi yazarı Erman Toroğlu, bugün ki köşesinde futbol camiası ile ilgili yoğun eleştiriler sıraladı.

İşte Toroğlu'nun o yazısı:

 Halıyle hakem yazacağız...

Türkiye'de üç çeşit yorumcu var.

1- Gazeteciler; bunların meslekleri, yazılı ve görsel basın...

2- Futbolu bırakanlar...

3- Hakemliği bırakanlar...

Ben, hakemliği bıraktıktan sonra yorumculuğa başladığımda, faal hakemlerin alayı beni tenkit etti, 'Erman Toroğlu hakemliğe ihanet ediyor, yaptığı iş, iş değil' diye… Yıllar geçti, sallayanların hepsini TV'lerde görüyorsunuz. Bunların hakemlik yaparken de sağları solları oynuyordu, şimdi de oynuyor. Yaptıkları icraatlardan belli değil mi! Mesleği gazetecilik olanlar kendilerini geliştiriyorlar, zaman zaman seminerlere gidiyorlar, kimileri amatör futbol oynamışlar; falan filan...

Onlara lafım yok; Eski hakemler var, bunların hakemlikte ne halt yedikleri belli. Nasıl hakem oldukları da belli. Bunlar yalnız oyun kuralları üzerinde, cümle ve kelime cambazlığı yaparak işi yürütmeye kalkıyorlar. Bir de eski futbolcular var... Bunlar mümkün olduğu kadar gördüklerini yorumlamaya çalışıyorlar. Bazıları büyük takımlara oynadıkları için, haliyle o takımlara pembe baktıkları oluyor.

FUTBOLUN RUHU DA VAR

Şimdi gelelim sadede... Sadece Türkiye Süper Lig'i değil, Birinci ve İkinci Lig'den 20 tane pozisyon alalım. 10 tane eski hakem, 10 tane gazeteci, 10 tane de eski futbolcu oturalım. Eski futbolcular; bu 20 pozisyondan 17 tanesinde kesin anlaşır, 2 tanesinde tartışır, belki 1 tanesinde ayrı düşer… Eski hakemler; 8'inde anlaşırlar, 8'inde tartışırlar, 4'ünde hiç anlaşamazlar.

Basın mensupları için bir şey diyemiyorum. Onlarda anlaşma oranı daha zordur gibime geliyor. Şimdi bunları neden yazdım… Bakınız, kural kitabı vardır, zaman zaman değişir.

Kuralları koyan ve ukalalık yapan, FIFA hakem komitesinden insanlarla bile tartıştım bazı konularda zamanında. Futbol oyun kuralları vardır, doğrudur... Ama futbolun bir de ruhu vardır. Bu futbolun ruhundan, futbolcular anlarlar. Hakemler ve basın mensupları zor anlarlar. Futbolcunun saha içinde ne yaşadığını, saha dışında ne yaşadığını hiç bir hakem ve basın mensubu bilemez. Bu futbolun ruhunu bilmeyen hakemler yüzünden Türkiye'de biz bunları tartışıyoruz... Peki, bu hakemler Türkiye'de neden bu kadar çok tartışıyor, çok basit. Hakem klasmanları adaletli yapılmıyor. Hakem klasmanları torpille yapılıyor. Adaleti dağıtacak hakem oraya adaletsiz bir şekilde gelince, haliyle sahada da adaleti sağlayamıyor.

TEMİZLEYİP, İHTİLAL YAPIN

Türkiye'deki hakem ve gözlemci listelerini önünüze alın, rezilliği görürsünüz. Bazı hakem ve gözlemciler akrabalar... Böyle bir rezillik dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Bizim gazete grubunda bile çalışanların hiçbir akrabası işe alınmıyor. Sonradan akraba olunuyorsa, ayrı. Adamlar; akraba hakemleri klasmanlarda bir üst kademeye çıkarmak için uğraşıp ya gözlemci olarak gönderiyorlar veya MHK içindeki bazı isimler gözlemci olarak gidiyorlar. Ahbap çavuşlara yüksek puanlar veriyorlar, garibanlar geride kalıyor. Beyler, inanılır gibi değil; tam bir rezalet! Bunu engelleyecek iki kişi var. Birisi TFF Başkanı Nihat Özdemir, diğeri de Zekeriya Alp. Bu temizliği kökten yaparlarsa Türk futbolunda, önemli bir ihtilali gerçekleştirmiş olurlar.

KUM SAATİ- Bunu ayarlarsınız yumurta pişirirsiniz. Rafadan veya katı... Ya da yemek pişirirsiniz. Döndüre döndüre kullanırsınız kum saatlerini! Bu kum saatlerini geçmişte bazı idareciler de transfer döneminde döndüre döndüre kullandılar. TAPE'lere kadar düştüler.

G.Saray'daki İrlandalılar

G.Saray'da bir başkan ve ekibi var. Hırsızlık yapmıyorlar, parayı da abrakadabra misali iyi yönetiyorlar. Transferlerde hata yapabilirler, o da teknik heyetle iş birliği yapmışlardır sanırım ondandır. Ama bir grup var G.Saray'da, başkanı indirmek istiyor. Mustafa Cengiz'i bazen dinliyorum TV'de, federasyonlarla mücadele ediyor. Mustafa Cengiz, sen rakiplerini F.Bahçe'de, Trabzonspor'da, Beşiktaş'ta ya da TFF'de arama! Senin İrlandalılar kulübün içinde. Oradan çakıyorlar sana, G.Saray'daki İrlandalılar.

Haydi eller havaya!

F.Bahçe'nin verilmeyen penaltısı penaltı değilmiş! Oğuz Sarvan, kara kaplı kitabı açmış, anlatmış. Anlattığın La Fontaine'den masallar... Ben bu hakem heyetine soruyorum; o pozisyonda Pektemek'i oradan alın, kale çizgisinin üzerine koyun. Arkadaşı topa vursun, top yön değiştirip Pektemek'in kaldırdığı eline gelsin; penaltı verir misiniz, vermez misiniz? Arkadaşlar milleti aldatmaya kalkmayın. Ceza alanı içinde penaltı ve eli veriyorsanız; dışında da vereceksiniz. Seyredin önemli maçları, ceza alanı içinde tüm defans yapan futbolcuların elleri kalçalarında. Neden? Çünkü geçmişte bu açık ellerin 20 derece mi, 40 derece mi, 50 derece mi açık olduğu; makul açıklıkta mı olup olmadığı tartışıldı. Baş edemediler, elleri arkaya aldılar. Peki bizde nasıl gidiyor. Eller havaya! Türkiye'de eller havaya nerede vardır. Düğünlerde bir de gece kulüplerinde. Haydi eller havaya! Ama bizde, sahada da eller havaya devam ediyor. Neymiş efendim, Jailson'un pozisyonu penaltı değilmiş... İkisi de penaltı! Neye göre biliyor musunuz, futbolun ruhuna göre! Ama bunu o torpille sahaya çıkan hakemler anlamazlar.