Karadeniz Teknik Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bölümü Öğretim Görevlisi Veysel Usta, öğrenci ve vatandaşların çok yoğun ilgi gösterdiği konferansta, Trabzon’da 1916 yılında Rus işgaliyle başlayan muhacirlik ve göç olgusunu anlattı.

“GEÇMİŞİ BİLEREK, GELECEĞE ADIM ATMALIYIZ”

Konferansın açılış konuşmasını yapan Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç, Türkiye’yi geleceğe taşımak için Trabzon ve ülke tarihinin çok iyi bilinmesi gerektiğini dile getirdi.

Tarihin sadece tarih kitaplarından öğrenilemeyeceğine vurgu yapan Başkan Genç, “Bugün şehrimiz için önemli ve tarihi bir gün. Hepinizin bildiği gibi 1916-1918 tarihleri arasında işgale uğrayan şehrimiz, 24 Şubat 1918 tarihinde hürriyetine kavuştu. Ve ilelebet inşallah bu hürriyet devam edecek. Bu şehrin evlatları olarak, bu şehri ve bu ülkeyi geleceğe daha iyi taşımak, daha iyi hazırlamak adına hem şehrimizin, hem ülkemizin tarihini çok çok iyi bilmemiz lazım. Geçmişi bilerek geleceğe adım atmamız lazım. Bu işe vakıf olmamız lazım. O nedenle tarihi olayları sadece kitaplardan değil, tarihçilerimizden de öğrenmeliyiz. Araştırmacılarımız, yazarlarımız var… Bunlardan istifade etmeliyiz. Dedelerimiz, atalarımız bir taraftan bağımsızlık mücadelesi verirken, diğer taraftan neler yaşadı, bunları iyi öğrenmeliyiz. O dönemde Trabzon’dan 502 kahramanın İstanbul’u işgalden kurtarmak adına 87. Alay gönüllüleri olarak mücadeleleri var. Bütün bunlara sizlerin ve sizlerden sonra gelecek nesillerin vakıf olması adına bu tür programları çok çok önemsiyorum. Bu vesileyle de çok değerli tarihçimiz, Trabzon tarihi konusunda uzman olan Veysel Usta’ya sözü bırakıyorum. Bize bu toprakları emanet eden şehitlerimizi, atalarımızı da bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum.” ifadelerine yer verdi.

“OSMANLI İKİ TAARRUZ, İKİ DE SAVUNMA CEPHESİ AÇTI”

Konuşmasına Osmanlı İmparatorluğu’nun 1. Dünya Savaşı’na girmesiyle ilgili açıklamalarla başlayan Veysel Usta, konuyla ilgili şunları aktardı: “Trabzon’un Fatih tarafından fethedildiği tarihten sonra yaklaşık 500 yıl bağımsız ve özgür bir şekilde yaşamış olan ecdadımızın başına gelen o iki yıllık karanlık ve meşum dönemden kurtuluş 24 Şubat 1918’de gerçekleşmiştir. 1. Dünya Savaşı başladığı zaman Osmanlı Devleti seferberlik ilan ederek 18 ile 35 yaş arası bütün erkekleri askere aldı. Osmanlı İmparatorluğu uzun yıllardan beri o dönemde emperyalist ülkelerin hem stratejik olarak hem de yeraltı kaynakları olarak göz diktiği bir coğrafyaydı. Osmanlı Donanmasının Ukrayna civarındaki birtakım Rus limanlarını 28 Ekim 1914 tarihinde bombalamasıyla Osmanlı fiilen savaşa girmiş oldu. 1 Kasım’da Rusya Osmanlı’ya resmen savaş açtı. Osmanlılar bu savaşta iki taarruz ve iki de savunma cephesi açtı. İki taarruz cephesinden biri Kafkas Cephesi, diğeri de Süveyş Kanalı Cephesi. Kafkas Cephesi’nde Osmanlı daha önce kaybettiği Kars, Ardahan, Batum gibi toprakları geri kazanmak istiyordu. Osmanlı 3. Ordusu Sarıkamış muharebesini kaybetti. 3. Ordunun çökmesiyle Rus işgali kolaylaştı. Ruslar, 1916 başında yeniden saldırıya başladılar. Çanakkale Savaşlarının sona ermesinden sonra buradaki askerlerin bir kısmı diğer cephelere gönderildi. O dönemde Karadeniz sahilini 3. Ordunun Teşkilatı Mahsusa birlikleri savunuyordu. Teşkilatı Mahsusa 1. Dünya Savaşında kurulmuş bir gizli örgüttür. O dönemde bu birliklerin içine çok sayıda sivil halk katılmıştır. Ruslar Arhavi’den batıya Trabzon’a doğru harekât gerçekleştirdi. 8 Mart 1916’da Rize, Rus işgaline uğradı. Bu işgalden sonra Türk birlikleri Baltacı Deresi civarına savunma kurdu. O civarın gönüllüleri de Ruslara karşı savaştı. O dönemde sadece erkekler değil, kadınların da şehit verdiğini görüyoruz. Cepheye yemek taşıyan kadınların savunma hattında şehit olduğunu görüyoruz. Böylesi bir dönemde Trabzon Valisi Cemal Azmi Bey, devlet yönetiminin işgal altında kalmaması ve devlet idaresinin devam edebilmesi için vilayet yönetimini Ordu’ya taşıdı. Rusların asker sayısı 37 bin civarındayken Türk gönüllü birliklerinin sayısı 10 bin civarındadır. Sonuç itibarıyla 18 Nisan 1916’da Rus ordusu Trabzon’a girdi. Devlet yönetimi taşındığı için bir çatışma yaşanmamıştır.”

“İŞGALİN KENDİSİ BİZATİHİ ZULÜMDÜR, ACIDIR, ÖLÜMDÜR”

Konferansın yapılış amacıyla ilgili açıklamalarda bulunan Veysel Usta, tarih bilinci oluşturmak için bu tür programların çok önemli olduğunu belirterek, “Biz niye bu programları yapıyoruz? Sizleri buraya neden topluyoruz? Geçmişten ders almak için… İşgalin bir daha yaşanmaması için. İşgalin kendisi bizatihi zulümdür, işkencedir, ölümdür, acıdır, feryattır. Onun için bir daha işgale maruz kalmamak amacıyla bir tarih bilinci oluşturmalıyız. Üzerinde yaşadığımız toprakların bizim için neden önemli olduğunun farkına varmak için bu programları icra ediyoruz. Trabzon’dan sonra Ruslar batıya doğru ilerlemesini sürdürdü. O dönemde Türk birliklerinin komutanı Mareşal Fevzi Çakmak Paşa’dır. Rus birliklerinin ilerlemesi sonucu Harşit Nehri, Türk ve Rus birlikleri arasında doğal sınır olarak kabul edildi. Ruslar, Harşit’in doğusuna, Türk birlikleri de batısına konuşlandı.” dedi.

“İŞGALCİ MOSKOF İMAJINI DOĞURDU”

Yaşanan çok acı dramlar ve hadiseler neticesinde muhacirlik olgusunu o dönemde Türk milletinin bir milat olarak kabul ettiğini ifade eden Usta, “Muhacirlik deyince bugünkü anlamıyla mülteci ve sığınmacıları anlamalıyız. Daha önce yaşanan Rus işgalleri Doğu bölgesinde bir işgalci Moskof imajı doğurmuştu. Müslüman halk nezdinde çok kötü anlamlar içermekteydi. Erzurum’un ve Trabzon’un işgaliyle o yörenin halkı esaret altında kalmamak için muhacir olarak batıya göç etti. Hepimizin dedeleri, nineleri muhacirliği yaşadı. Muhacirlik öylesine acı izler bıraktı ki, bu acı izler bölge halkında muhacirlik olgusunu milat şeklinde bir algıya dönüştürdü. Önemli olaylar muhacirlikten önce ve sonra diye anılmaya başlandı. Önemli bir olay muhacirlikten iki yıl sonra ya da muhacirlikten bir yıl evvel diye anlatılmaya başlandı. Halkta öylesine ağır bir travma yaratmış ki, bu olayı halk bir başlangıç, bir milat olarak anmaya başlamış.” diye konuştu.

“200 BİN MÜSLÜMAN YAŞAMINI YİTİRDİ”

O dönemde Trabzon vilayetine bağlı illerden batıya doğru yaklaşık 600 bin Müslümanın göç ettiğini ifade eden Usta, göç eden ailelerle ilgili şu örneği verdi:  “Düşmanın Arhavi’den batıya doğru ilerlediği halk arasında duyulunca Araklı bölgesinden ‘Feyizoğulları’ diye bir ailenin mensupları Rus işgalinde yaşamamak için muhacirlikte karar alıyorlar. Ailenin reisi Ali Osman; annesi, eşi ve 13 çocuğuyla muhacirliğe çıkıyor. Taşıyabilecekleri malzemeleriyle bir iki ineği yanlarına alarak yola çıkıyorlar. Bu aile sahildeki Rus donanmasından korunmak için dağlardan zorluklar içinde Harşit’e kadar geliyor. Buradan Tirebolu’ya kadar ilerliyor ve Samsun’a kadar gidiyorlar. On binlerce insan bu şekilde göç ediyor. Göç edilen yerlerde barınma ve beslenme sorunları ortaya çıkıyor. Muhacirlik durumu 1917’de Rusya’daki Bolşevik devrimine kadar devam ediyor. Ruslarla Erzincan Antlaşması imzalanıyor. Ali Osman Efendinin ailesi Araklı’daki evlerine geldiklerinde, yani iki yıl sonra 16 kişilik ailenin sadece 6 kişisi Araklı’ya geliyor. Diğerleri yollarda salgın hastalıklardan dolayı ölüyor. Muhacirlikte birçok aile parçalanıyor, evlatlarından kopuyor, çocuklar kayboluyor. Muhacirlik parçalanmış aile problemini de ortaya çıkarıyor. Devlet kaybolan, ölen kişileri bulmak için de uğraşıyor. Sonuç… Toplamda Doğu Anadolu bölgesi halkından 1,5 milyon insan göç ediyor. Amasya, Sinop, Samsun, Ankara, Sivas, Sakarya, Çankırı, Yozgat, Giresun, Adana hatta Diyarbakır’a kadar gidenlerin olduğunu biliyoruz. ‘Bize her yer Trabzon’ deniyor ya… Bu illere giden ailelerin bir kısmı da gittikleri yerlere yerleşti ve geri gelmediler. Osmanlı verilerine baktığımızda o dönemde sınırları Arhavi’den Orduya’ kadar olan Trabzon’da yaklaşık 200 bin insanın yaşamını yitirdiğini görüyoruz. O tarihlerde Trabzon vilayetinin toplam Müslüman nüfusu 800 bin civarında. Bu nüfusun yaklaşık 600 bini muhacir oldu ve 200 bini de yaşamını yitirdi. Bu rakamlar geriye dönenlerin de ne kadar zor bir yaşam kurduğunu da gösteriyor.”

“GERİ DÖNENLER TOPRAĞI ÖPTÜ”

Tarihçi Veysel Usta, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Erzincan Mütarekesinden sonra Türk ordusu, 24 Şubat 1918’de Trabzon’a geliyor. Trabzon’a geldiklerinde ilk yaptıkları şey, Ortahisar Camii önünde buluşarak namaz kılıp, toprağı öpmek oluyor. Bu durum atalarımız, dedelerimizin ve bizim vatan toprağıyla ne kadar ünsiyet ilişkisi içinde olduğumuzu gösteriyor. Ben burada sözlerime son verirken Yüce Allah’tan bir daha bu millete, bu topraklara işgal ve savaş vermemesini diliyorum. Mehmet Akif’in İstiklâl Marşı’yla ilgili bir sözünü tekrarlamak istiyorum ‘Allah bir daha bu millete İstiklâl Marşı yazdırmasın.” 

Başkan Genç, konferansın son bölümünde Veysel Usta’ya plaket takdim etti.

Editör: TE Bilişim