Kadınlarda en sık görülen kanser türü olan meme kanseri her yıl dünyada milyonlarca kişinin hayatını kaybetmesine neden oluyor.

Türkiye’de her 10 kadından 1’inin hayatının bir döneminde meme kanseri ile karşı karşıya kalması tablonun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Ekim ayının "Meme Kanseri ile Mücadele Ayı" olması nedeniyle; Medicana Samsun Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ali Arslan “Meme Kanseri Farkındalık Ayı”nda konu ile ilgili en sık sorulan soruları cevapladı.

Dr. Ali Arslan, “Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türüdür. Meme kanseri, kadınlarda görülen kanserlerin yaklaşık yüzde 33’ünden ve kansere bağlı ölümlerin de yaklaşık yüzde 20’sinden sorumludur. Meme kanseri, kansere bağlı ölümlerde akciğer kanserinden sonra ikinci sırada gelmektedir. Bu durumda meme kanserini erken saptamak çok önem arz etmektedir. Çünkü meme kanseri erken tanı ile tamamen tedavi edilebilmektedir. Meme kanseri yaşla birlikte artış gösterdiğinden 40 yaşından sonra her kadın mutlaka yılda en az bir kez meme muayenesi olmalı ve yılda bir mamografi çektirmelidir. Ayrıca 20 yaşından sonra her kadın ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi yapmalıdır. Erken tanıda bunların çok önemli yeri vardır. Meme kanseri konusunda yeterli ve doğru bilgiye sahip olmak da tedavide başarı şansını arttıran önemli bir faktördür” dedi.

Memede ele gelen her kitle kanser midir?

Memede ele gelen kitlelerin yüzde 85-90’ının kanser olmadığını belirten Opr. Dr. Ali Arslan, “Bunları meme içinde büyüyen kistler, fibroadenom dediğimiz benign(iyi huylu) tümörler, meme apsesi ve yağ nekrozu şeklinde gruplandırabiliriz. Bir de özellikle meme yoğunluğu fazla olan kadınlarda ve özellikle de regl dönem öncesi yapılan muayenede memenin normal dokusu kitle şeklinde algılanabilmektedir.

Fibrokistler, nedeni tam olarak bilinmemekle beraber tüm kadınların yüzde 60-70’ inde görülen fizyolojik bir değişimdir. Eskiden hastalık olarak kabul edilirdi ancak artık hastalık olarak kabul edilmemektedir. 30-50 yaş arası kadınlarda daha çok görülür. Kesinlikle kansere dönüşmez. Ancak memede oluşabilecek kanser veya kanser öncesi doku değişiklikleri fibrokistlerin olduğu meme dokusunda muayene sırasında gözden kaçabileceği için bu hastaların yakın takibi gerekir. Menopoz sonrası dönemde ve doğum kontrol hapı kullananlarda daha az görülür. Aşırı yağlı beslenenlerde ve fazla kafein tüketenlerde daha fazla görüldüğü bildirilmektedir. Fibroadenom iyi huylu bir tümördür. Meme kanserine dönüşmez. En sık genç kızlık dönemi ve 20’li yaşlarda görülür. Etrafında kapsülü olan düzgün kenarlı kitlelerdir. Nedeni bilinmemektedir. Tek veya her iki memede, bir veya çok sayıda olabilir. Fibroadenom soya tüketimi ve doğum kontrol hapı kullananlarda bir miktar büyüyebilir ancak kansere dönüşüm söz konusu değildir” diye konuştu.

Meme kanserinde en önemli risk faktörleri nelerdir?

Meme kanserinde en büyük risk faktörünün kadın olmak olduğunu vurgulayan Arslan, “Kadın cinsiyeti, erkeklere göre 100 kat artmış riski ifade eder. Yaş arttıkça risk artmaktadır. Bu nedenle menopozdaki kadınlarda risk daha yüksektir. Östrojen ağırlıklı doğum kontrol ilacı kullanmak ve menopoz sonrası hormon tedavisi almak riski arttırır. Erken adet( 12 yaş öncesi) ve geç menopoz(50 yaşından sonra), hiç doğum yapmamış veya geç(35 yaşından sonra) doğum yapmış olmak, orta derecede (günde 2 kadeh ve fazlası) alkol kullanımı, doymuş yağ oranı yüksek beslenme, göğüs bölgesine radyoterapi yapılması( özellikle hodgin lenfoma gibi nedenlerle genç yaşlarda göğüs bölgesine radyoterapi yapılmış olması) da riski artıran diğer nedenlerdir. Bunların dışında ailede(anne, kız çocuk ve kız kardeş) meme kanseri öyküsü olması yüksek risk faktörüdür. Ancak yapılan çalışmalarda meme kanseri tanısı konulmuş kadınların %85’inde aile öyküsü olmadığı saptanmıştır. Kişinin daha önce meme kanseri olması aynı kişinin diğer memesinde de meme kanseri gelişme riski hiç meme kanseri olmayanlara göre daha yüksektir. Ayrıca BRCA1 ve BRCA2 gibi kalıtsal genlere sahip olmak da riski arttıran diğer bir faktördür” şeklinde konuştu.

Kendi kendine meme muayenesi için en uygun zaman hangisidir?

Kadınların kendi kendine meme muayenesine 20 yaşından sonra başlaması gerektiğine işaret eden Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Ali Arslan şöyle devam etti:

“Muayene ayda bir kez yapılmalı ve ömür boyu devam ettirilmelidir. 20 yaşından önce meme kanseri riski düşük olduğundan kafa karıştırıcı ve paniğe yol açıcı etkisi nedeniyle bu yaşta kendi kendine meme muayenesi pek önerilmez. Meme muayenesi yapmak için en ideal zaman, adet gören kadınlarda adet bitimini izleyen 5.-7. günlerdir. Kişi menopozda ise muayeneyi her ayın aynı günü yapmalıdır. Emziren kadınlarda emzirmeyi takiben göğüslerdeki süt boşalınca; doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda da her yeni ilaç kutusuna başlamadan önceki gün meme muayenesi yapılmalıdır.

40 yaşından sonra her kadın yılda bir kez düzenli olarak meme muayenesi yaptırmalı ve yılda bir kez mamografi çektirmelidir. Ancak belirgin olarak pozitif aile geçmişi ve menopoz öncesi meme kanseri öyküsü olan kadınlar mamografi çektirmeye aile bireylerinin teşhis yaşından 10 yıl önce başlamalıdır. Yani örnek verecek olursak; 45 yaşında meme kanseri olan bir kadının kızı, annesine meme kanseri tanısı konulduğu yaştan(45) 10 yıl önce yani 35 yaşında mamografi çektirmeye başlamalıdır. Meme ultrasonu ise hekim muayenesi sonrası her yaşta yaptırılabilir. Düşük doz x-ışını kullanarak görüntü elde edilen mamografi, günümüzde memenin görüntülenmesi için kullandığımız en temel ve önemli bir tanı yöntemidir. Mamografinin, meme kanseri tanısını koymada çok önemli bir yeri vardır. Özellikle mikrokalsifikasyon dediğimiz noktasal kireçlenmeler gibi kanserin yeni oluşmaya başladığı ve muayenede ele kitlenin gelmediği erken evre meme kanserini yakalamak ancak mamografi ile mümkündür. Bunun için günümüzde mamografiden daha değerli bir yöntem yoktur. Bu nedenle 40 yaşından sonra her kadının yılda bir mamografi çektirmesi önerilmektedir. Buradaki amaç ise meme kanserini erken evrede yakalamak ve kesin tedavi sağlamaktır. Geçmişte hastaların yüksek doz radyasyona maruz kaldığı düşünülen klasik(analog) mamografilerde bile 30 yıllık hasta takiplerinde, alınan radyasyonun vücut için önemli seviyede bir tehlikesi bulunmadığı ispat edilmiştir. Günümüzde kullanılan dijital mamografi ile maruz kalınan radyasyon oranı %30 oranında azalmıştır. Kişinin düzenli mamografi çektirirken dikkat etmesi gereken en önemli ayrıntı, cihazın kaliteli ve sağlıklı bir görüntü vermesidir. Çünkü yetersiz ve kalitesiz elde edilen görüntü, memede var olan bir tümörün atlanmasına neden olabilir.”

Günümüzde meme kanserindeki cerrahi yaklaşım nedir?

Opr. Dr. Ali Arslan şu bilgileri verdi:

“Meme kanseri ameliyatı olarak günümüzde, hasta tıbbi açıdan uygunsa ve herhangi bir risk faktörü yoksa meme koruyucu cerrahi uygulanmaktadır. Hastanın memesinin alınması durumunda ise hastanın durumuna göre ya mastektomi sırasında ya da mastektomi ameliyatından en az 1 yıl sonra bazı risk faktörleri ortadan kalktıktan sonra hastaya meme rekonstrüksiyonu dediğimiz yeni meme yapılabilmektedir. Çünkü, meme kanseri nedeniyle memenin kaybedilmemesi ya da daha sonra yeniden bir memeye sahip olunması hastayı psikolojik açıdan rahatlatarak, sosyal yaşama adaptasyonunu daha kolay sağlamasına yardımcı olmakta ve tedavi başarısını arttırmaktadır. Son yıllarda, memesi alınmak zorunda olan hastalara uygun ise deri koruyucu mastektomi ve aynı seansta meme rekonstrüksiyonu yapılmaktadır. Tıbbi olarak böyle bir görüş kesinlikle doğru değildir. Meme, her yaşta kadın için önemli bir objedir. Yaşlı hastaların memesi alınmalıdır şeklinde bir kural ya da böyle bir anlayış yoktur. Tümörün evresi, şekli, yaygınlığı ve lokalizasyonuna bakılarak eğer uygunsa 70-80 yaşındaki bir hastaya da istiyorsa meme koruyucu cerrahi yapılabilir. Öncelikle hastanın memesinin alınmasını istememesi ve meme koruyucu cerrahiyi tercih etmesi gereklidir. Bu hastanın en temel hakkı ve tercihidir. Ancak bunun yanı sıra maalesef her meme kanserli hastaya meme koruyucu cerrahi yapılamamaktadır. Eğer kanser memede tek odaktaysa veya birbirine çok yakın birkaç odaktaysa, ameliyat sonrası radyoterapi almasına engel bir durumu yoksa ve tümör ile sağlam meme dokusu arasındaki oran istenilen düzeyde ise meme koruyucu cerrahi yapılabilir. Yani kişinin memesi küçük ve kanserli doku büyükse meme koruyucu cerrahi yapılamaz. Koltuk altı lenf bezi metastazı tek başına meme koruyucu cerrahi yapılmasına engel değildir. Meme dokusu içinde birden çok odakta kanser varsa (multisentrik), mamografide meme dokusu içinde malign görünümlü yaygın mikrokalsifikasyonlar(kireçlenmeler) varsa, memede saptanan tümörün boyutu büyük ve buna göre meme küçük ise( bu hastalarda meme koruyucu cerrahi yapıldığında kalan memede yeterli kozmetik görünüm sağlanamayacağı için), bazı meme kanseri türlerinde (inflamatuar meme kanseri, invaziv lobüler karsinom, lobüler karsinoma insitu gibi), daha önce göğüs duvarına radyoterapi almış olan hastalara, radyoterapi almasına engel başka rahatsızlıkları (SLE, Skleroderma gibi) olan hastalara, BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonu olan hastalara, gebeliğin I. trimestrede olan kadınlara(radyoterapi verilemeyeceği için) meme koruyucu cerrahi uygulanmamalıdır. Bu hastalara mastektomi(memenin tamamen alınması) ameliyatı yapılmalıdır.”
Kaynak: iha