Yoo kafayı yemedim!
İzah ediyorum:
Hem neden olmasın ki!
Sezonun en baba haftasında, haftanın kazananı yine onlar olmadı mı?
En baba hafta derken;
Ligin ağababaları dediğimiz '' dört büyükler '' ve bu dörtlüyü her daim rahatsız eden Bursaspor ve Başakşehirspor'un on birinci haftada birbirileriyle buluşmaları, haftayı kuşkusuz kendiliğinden çok değerli hale getiriyordu!..

O yüzden, ligimize yön veren bu altı rakibin aynı anda böyle bir  haftada yaptıkları mücadelenin galibi su götürmez gerçek ki, Başakşehirspor oldu..
Yazı başlığımı '' Şampiyon Başakşehir '' seçerken, biraz da ironi yaparak, biraz da futbolun artık çok başka rasyonel gerçeklere gebe olduğunun altını bir kere daha kalın çizgilerle çizmek istedim..
Bu arada, Başakşehir şampiyon olur olmaz, bu çok ütopik bir hayal olabilir, lakin sizlerinde gördüğünüz üzere şartlar onları sessiz sedasız ligin zirvesinde tutuyor..
Gerisi Trabzonspor başta olmak üzere rakiplerinin ' biz istemezük ' hallerine kalıyor..

Maça dönecek olursak;
Hadisenin Trabzonspor tarafına bakacak olursak,  bu akşam şartlar Trabzonspor için kendi elinde ve kendi istediği şekilde gelişmişti..
Başakşehirspor'u bir tarafa bırakacak olursak, Galatasaray - Fenerbahçe beraberliği, Başakşehirspor'un Beşiktaş'ı alt etmesi, keza Kasımpaşa'nın Antalyaspor'a takılması Trabzonspor'un, hemde böyle bir haftada kendi evinde olası bir Bursaspor galibiyeti üç puanın ötesinde çok başka anlamlar ifade edecek nitelikteydi.

Zaten ilk devre oynanan oyun ziyadesiyle izleyenleri özellikle Trabzonspor açısından futbola doyurduğu gibi, bana göre bu sezonun ligimizde sergilenen kısır futbolunun çok çok üzerinde harika bir futbol görselliği sunmuştu Trabzonspor'un performası..
Burak - Sosa- Hugo işbirliğinde gelen harika gol, Abdülkadir'in ortada hapsolan oyunundan kurtulup, daha çok çizgide bu maç özelindeki muhteşem performansı, Trabzonspor'un bir gol ile yetinmeyeceğini bile düşündürdü bizlere...

Lakin, ikinci devrede rakip Bursaspor'un kurt hoca Samet Aybaba'nın oyuna iki yerinde değişiklikle yaptığı müdahalesi Trabzonspor'u elli beşinci dakikadan itibaren kilitledi diyebiliriz..
Yer yer yine Bordo Mavili ekip çok net pozisyonlar buldu, fakat oyun bir kere Bursaspor'un kontrolüne geçmişti bile..

Burada şunu anlamakta zorlanıyorum: Bursaspor'un kadrosuna bakınca alt yapı ve birinci lig ağırlıklı yeni kurulmuş bir kadrodan oluşuyor iken / Trabzonspor rakibine göre daha kaliteli ayaklara ve / ve yine  üstelik ikinci ve üçüncü bölgede ligimizin en değerli kadrosuna sahipken, nasıl oluyor da Bursaspor oyunun son çeyreğinde daha sakin pas yapıp Trabzonspor'un oyunu tamamamen bozabiliyor?
Umarım bu tespitimin izahını Ünal hocam bize açıklar..

Ünal hoca demişken..
Yaptığı değişikliklerle adeta Trabzonspor'un elindeki matkabın ucunu söküp rakibin duvarını uçsuz matkapla delmeye uğraştı diye düşünüyorum..
Bu arada; Burak Yılmaz'ı oyundan almasına saygımız sonsuz, fakat Burak Yılmaz'ın da oyundan çıkarken hocasına ve taraftarına davranışları yenilir, yutulur ve kabul edilir değildi..
Sevgili Burak şunu unutmasın ki, kimse Trabzonspor'dan büyük ve değerli değildir, olamaz-da!..

Burak Yılmaz'ı Mutlu Etmek İçin Galibiyet Çöpe Atıldı!..

Ne demek Burak Yılmaz'ı mutlu etmek (?) :
Şunu demek istiyorum; Burak'ın oyundan çıkarken gösterdiği aşırı tepkiyi Ünal Karaman Hugo'yu da ( gol atması ve tamda ritmini bulmasına rağmen ) oyundan alması, Burak'a '' bizim seninle derdimiz yok, gol attığı ve mükememmel oynadığı halde biz Hugo'yu da oyundan aldık, sakın üzerine alınma '' mesajıydı ki, Ünal Karaman bu değişiklikle olası bir galibiyeti heba etti diyebiliriz...
Tabi bu bir varsayım, bel ki Trabzonspor, Hugo ve Burak olmadan da o aradığı golü son saniyelerde bulabilirdi..
Fakat Ünal Karaman daha iyi bilir, futbolunda kendine has olmazsa olmaz  gerçekleri var...

Günün sonunda maalesef  Trabzonspor yine kendisi için çok elzem olan bir galibiyeti ( bence ) iyi başlayıp, sonra iyi dönen tekere çomak sokmak suretiyle; ''  ben; an itibariyle zirveyi istemiyorum, zirve beni bozar  '' dedi...