Vekillik sonrası günleriniz nasıl geçiyor?

25 ve 26. dönem çok yoğun bir dönemdi. 24 Haziran’dan sonra şehrimize döndük. Sonuçta bizim geleceğimiz yer Trabzon’du. Doğduğumuz yer, yaşadığımız yer, sevdiğimiz yer, var olduğumuz yer ve kimlik bulduğumuz yer Trabzon. O yüzden şimdi buradayım. Zaten milletvekiliyken de Trabzon’dan bağımı kesmemiş, evimi Ankara’ya taşımamıştım. Dolayısıyla Trabzon’la olan o güçlü bağımı, milletvekilliğinin taşıdığı sorumluluğu, ömür boyu sorumluluk olarak görerek, yani Trabzon’a olan borcumuzu bir gönül borcu olarak görerek, halkımızla iç içe bir ve beraberiz.

Trabzonspor’da kadın yönetici hiç yer almadı. Bu konuda düşünceleriniz nedir?

Açıkçası, sadece Trabzonspor’a değil. Spora da kadın elinin mutlaka değmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu anlamda, Trabzon’da öncü kimlik Trabzonspor’dur. Trabzonspor, Trabzon’un spordaki dünya markasıdır. Trabzon’un ismini dünyaya duyuran öncü kimliğimizdir. Ben isterdim ki, Trabzonspor, bu anlamda öncülük yapsın. Kadın elinin sporda, nezaketi, zarafeti, centilmenliği temsil etmek anlamında Trabzonspor’a da katkısı olsun. Bunu çok arzu ederdim. İki defa listelerde kadın oldu ama yönetime seçilme imkanları olmadı. Ben bu dönemlerde mutlaka bunun ciddi şekilde değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Kadın elinin değmediği her alanın eksik bir alan olduğunu düşünüyorum. Çünkü Trabzonspor sadece bir futbol kulübü değil. Trabzonspor bir spor kulübü olmanın da ötesinde, Trabzon kimliğine katkı veren, yön veren bir spor kulübü. Trabzon, sadece futbolla dünya kimliğinde olsa bile, Trabzon sporun başkenti olan bir şehir. Metrekaresine en fazla spor tesisi düşen şehir ve sporcu yetiştiren bir şehir. Dolayısıyla, bütün bu kimliğine bir anaç kadın elinin değmesiyle çok ciddi katkı olur. Çünkü çocukları anneler yetiştiriyor. Toplumun yarısı da, anne ve kadın olduğuna göre kadınların eksik olduğu her alan, eksik alan olarak kalmaya mahkumdur. Ben bu anlamda, spora en etkin ve en öncü kuruluş olması hasebiyle Trabzonspor’a mutlaka ve mutlaka kadın elinin değmesi gerektiğine inanıyorum. Yönetimlerde mutlaka kadın yöneticilerin olması gerektiğini düşünüyorum ve teşvik ediyorum kadınları.

Ayşe Sula Köseoğlu, Trabzonspor yönetiminde yer alsa ne değişir?

Bence isimlerden öte, Trabzonspor hepimizin ortak paydası olduğu için bir kadın hassasiyeti ve kadın bakış açısıyla daha fazla anne çocuklarını spora teşvik anlamında yönlendirebilir. Çünkü insanlar rol model istiyorlar önlerinde. Yönetimiyle, Trabzonspor’a baktığımızda bir erkekler kulübü gibi görülüyor. Oysa spor sadece erkeklerin yaptığı ve erkeklerin olması gereken bir alan değil. Spor toplumun tamamına örnek olması gereken ve toplumun tamamının içerisinde olmasını istediğimiz bir alan. Gençleri disipline eden, hem hayatta başarılı olmalarını sağlayan hem de Trabzon’a kimlik katan bir unsur. O yüzden bir kadının orada olması, sporun etkinliğini ve spora katılı daha da arttıracak bir etki yapacağını düşünüyorum. Sporda küfrün, seviyesizliğin azalabilmesi anlamında da kadın elinin değmesi, kadınların orada olması, spora biraz daha hoş görüyü, samimiyeti ve nezaketi getireceğini düşünüyorum.

Son günlerde gündemi fazlasıyla meşgul eden Burak Yılmaz olayıyla alakalı olarak siz görevde olsaydınız ne yapardınız?

Açıkçası, kimse kimsenin yerinde değil. Ve şuan sürecin yapılması gereken boyutunda Trabzonspor’un bir dünya markası olduğu bilinciyle herkesin sorumluluğunu taşıyacak bir pozisyonda devam ettirmesi, profesyonel olmalarını bekliyoruz ama amatör ruhla ve Trabzon ruhuyla da hareket etmelerini de bekliyoruz. Profesyonelliği gereği, herkesin aldığı bedeli hak etmesi için elinden gayreti ortaya koymasıdır. Ama bizde spor sadece ayak oyunu değil. Bir yürek oyunudur. Dolayısıyla insanların gönül verdiği bir alandır futbol. O gönülleri kırmadan, o gönülleri toparlayarak, o gönülleri kazanarak devam etmemiz gerektiğini, herkesin inanarak sorumluğunu taşıması gerektiğidir. Yani burada gerek Burak’ın gerek muhataplarının da aynı sorumlulukla hareket edeceklerine ve en doğru kararı alacaklarına inanıyorum. Çünkü hepsinin ortak amacının şu olduğuna inanıyorum, Trabzonspor’u daha iyi yerlerde görmek. Yani gerek yönetim, gerek teknik kadromuz da, gerek oyuncular da Trabzonspor’un daha iyi yerde olması için ter döküyor. O zaman aynı amaca yönelik hareket ediyorsak, taraftar da dahil olmak üzere, çünkü taraftarsız bir Trabzonspor’un bir anlamı yok. Taraftar, teknik yönetim, yönetim ve futbolcular aynı amaca hizmet etmek anlamında elinden gelen gayreti ortaya koymakla yükümlüdür. Eksik yapan nerede eksik yaptım diye düşünsün ve bunu gidermeye çalışsın.

Trabzonspor’u da yakından takip eden biri olarak Ünal Karaman hakkında düşünceleriniz nedir?

Kişilerden öte, Trabzonspor ruhuna inanan bir insanım. Bunu özellikle söylemek istiyorum. Çünkü Trabzonspor’un şampiyon olduğu dönemlerde, milli ve yerli bir ruhla şampiyon olduğunu görüyoruz. Yani tüm kadrosunun yerli oyunculardan oluştuğunu, tüm teknik kadronun da yerli hocalardan oluştuğunu görüyoruz. Dolayısıyla ben hep şuna inanıyorum. Şampiyonluğa ve başarıya giden yolun takım oyunu oynamanın, milli ve yerli ruhla devam etmekten geçtiğine inanıyorum. Trabzonspor’un kendi yetiştirdiği dünyaca ünlü bir teknik direktörü var, Şenol Güneş. Gerçekten hepimizin gururu. Trabzon’dayken çok sıkıştırılmış bir alanda kaldığını ve buradan ayrıldığını maalesef üzülerek gördük. Bizim Trabzon insanımız biraz sabırsız, biraz tez canlı, biraz aceleci, yani bugünden yarına bir şeyler değişsin. Sihirli bir değnekle işler düzelsin diye bekliyor. Ama oysa istikrar önemlidir. Destek önemlidir. Güven unsuru önemlidir. Bizim ihtiyacımız olan bence takım oyunudur. Trabzonspor ruhunu yeniden hayata geçirmektir. Bu anlamda, bir maçla, iki maçla, üç maçla karar vermek yerine uzun vadeli bir süreçle takıma şans tanımak lazım. Bir her yıl şampiyon olacağız baskısıyla giriyoruz ve o baskı sahada neredeyse futbolcuların ayaklarını kilitliyor. Bakıyorsun, iyi oynuyorsun ama sonuca iyi oyun yansımıyor. O stresin oyuncular üzerinden, teknik kadro üzerinden ve yönetimin üzerinden kaldırılması gerekiyor.

Trabzonspor siyaseti kullanmalı. Siyasetin emrinde bir görüntü zaten hiçbir zaman ve hiç kimsenin kabul ettiği ve hoş gördüğü bir görüntü olmadı. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, ortak paydamızın Trabzonspor ve Trabzon olduğu gerçeğinden hareketle kim Trabzon’a katkı veriyorsa, alkışlamayı da bilmemiz lazım. Bazen olaylara bakıyorum, olaylara siyasi gözlükle bakılıp, kendi görüşünden olup olmamasına göre alkışı veya beğeniyi esirgediğimiz durumlar oluyor. Oysa, bizi biz yapan şey ortak değerlerimize ortak sahip çıkmamız lazım.

Hızla büyüyen bir Trabzonspor borcu var. Bu borç nasıl kapanabilir. Ayrıca Ahmet Ağaoğlu Aralık ayında devam etmeli mi?

Açıkçası Ahmet Ağaoğlu’nun devam edip etmeyeceğine delege karar verir. Ben de sadece bu anlamda, bir Trabzonspor üyesi olarak bireysel anlamda görüşümü ifade edebilirim. Dolayısıyla oradaki delegenin oyu her türlü takdirin üzerindedir. Trabzonspor’un borcu yıllar içerisinde katlanarak belli bir noktaya geldi. Ama gerçekten, hem Cumhurbaşkanımız, hem de Süleyman bakanımız ve Berat bakanımız, ciddi anlamda siyasetin Trabzonspor’un emrinde olduğunu hissettiren desteklerde bulundular aslında. Trabzonlu ve Trabzonsporlu olmanın getirdiği o sorumluluğu ciddi anlamda yerine getiren katkılarda bulundular. Biz hep Trabzonspor’a veren diye değil de, Trabzonspor’un da ne yaptığına bakmak durumundayız. Yani verilen paraların nereye gittiğini, nasıl harcandığını, neler olup bittiği, sorumlu davranılması gerektiği noktasında herkesin üzerine düşeni iyi düşünüp iyi irdelemesi gerekir. Sonuçta, ortada ciddi bir borç yüküyle karşılaşan yönetim var. Bu yönetim de çok yakın bir zamanda yönetimi devraldılar. Bu borcun sebebi diye suçlamak, yargılamak doğru bir yaklaşım değil.

Celil Hekimoğlu’nun Muharrem Usta karşısında kaybettiği seçim var. Şuan “keşke Celil Hekimoğlu kazansaydı.” Diyor musunuz?

Yani olamamış bir şeyin üzerine değerlendirme yapmak doğru değil. O zaman nelerin olabileceğini de bilemiyoruz. Dolayısıyla ben de oyumu kime verdiğimi de söylemedim zaten.
Ama sonuçta o dönemin koşulları gereğince doğru bildiğimizi yapmaya gayret ettik. Her delege gibi bende doğru bildiğim noktada oy kullanmaya gayret ettim. Sonuçta hepimizin ortak amacı Trabzonspor’un çok daha iyi günlere kavuşmasına katkı vermek. Yani hiç kimse orada art niyetli bir oy kullanma gibi bir durumda söz konusu olmadı. Celil bey Trabzon’un ciddi bir değeridir. Ciddi bir iş adamıdır. Trabzon’a ciddi bir istihdam katan ve spora da ciddi anlamda destek veren iş adamıdır. Ben her zaman duruşunu da, çalışkanlığını da takdir ettim. Muharrem Usta da Trabzon’un bir değeridir. Trabzon’dan çıkıp bir Türkiye markası ortaya çıkarmış, iş yaşamındaki başarısı tartışmasız bir insandır. Ama spor işin içine girdiğinde, kulüp yönetmek işin içine girdiğinde herkesin hayal ettiğini hayata geçirme şansı olamayabilir burada. Yani Muharrem beyin başladığıyla geldiği nokta arasında kendinde aynı şeyi görmemiş olabilir. Belki Celil beyle de aynı şey olabilirdi. Dolayısıyla olmamış bir şey üzerine yorum yapmak çok doğru gelmiyor açıkçası.

 

Editör: TE Bilişim