Aktif futbolculuk sürecinizin hangi aşamasında futbolu bıraktıktan sonra yolunuza teknik adam olarak devam etmeye karar verdiniz?

Futbol oynadığım dönemde de teknik direktörlüğe uzak bir insan değildim. Zaten, beni yakından tanıyanlar üç aşağı beş yukarı tahmin edebiliyordu. Futbolculuk hayatımda çalıştığım hocaların antrenman planları, programları ve takım arkadaşlarımın hisleriyle ilgili derinden hissettiğim bir duygu vardı. Dolayısıyla bir nevi o günlerde teknik direktörlüğe geçiş yapmıştım. Hatta biraz daha ileri gideyim, Konyaspor’un amatör takımında oynadığım dönemde genç takım yardımcı antrenörlüğünü yapmıştım. Dolayısıyla bu iş bana uzak bir iş değildi.

Futbol oynadığınız yıllarda hangi teknik adamlardan etkilendiniz?

Antrenörlük hayatıma başlamamda Şenol Güneş’in payı çok büyük. Çünkü futbolu bırakmanın zorluğu bende çok ağır bastığı dönemde Milli Takım teklifi sundu ve sağ olsun, antrenörlüğe adım atma şansı verdi. İnsan olarak çok değer verdiğim, samimi bir futbol adamı. Kendisine teşekkür ederim. Milli Takım forması giymeme vesile olan Doğan Andaç ve Coşkun Özarı’ya da çok teşekkür ediyor, rahmetle ve minnetle anıyorum. 

Bugün geldiğiniz nokta itibari ile kendinizi nasıl bir teknik adam olarak tanımlarsınız?

Ben kendimi işini seven, işine tutkuyla bağlı ve o ruhu, o heyecanı doğrusu ve yanlışıyla hissetmiş samimi bir teknik adam olarak görürüm. O ruhu bilip, anlayan futbolcularla iyi diyalog kurup, her türlü konuda varlığı da yokluğu da paylaşan, yağmuru, karı, fırtınayı, güneşi paylaşan, samimi duygular içerisinde işini iyi yapmaya gayret gösteren bir teknik adamım.

Takım planlamasını yaparken önceliği nelere veriyorsunuz?

Takım bir bütündür. İnsan bünyesini ele aldığımızda, kolu kafadan veya beyinden, beyni kafadan veya ayaktan ayırmak mümkün değil. İnsan, tırnağında bir sancı olduğunda bile bu sancıyı tüm vücutta hissediyor. Dolayısıyla ‘’Ben iyi kaleci bulayım, iyi santrafor bulayım gerisi önemli değil’’ diyemiyorsunuz. Adı üstünde: takım. 

Dolayısıyla bu takımı öncelikle pozisyonel doğrulardan oluşmuş, iyi niyetli oyuncularla ve belli bir yeteneği olan oyuncularla kurmak isterim. Öyle bir takımım olsun isterim.  Ama bazen şartlar insanın istediği gibi olmuyor. Kolunda istemediğin sıkıntılar oluşabiliyor, zaman zaman görme sorunu yaşayabiliyorsun, ayağında zaman zaman yaralar oluşabiliyor. Ama sonuçta bünye, bu tarz yaralarla birlikte ayakta durmaya özen gösteriyor.

Trabzonspor'daki hedefleriniz neler?

Şampiyonluk... Allah nasip ederse şampiyon olmadan ben bu takımı bırakmayacağım. Bunu yüzeysel söylemiyorum. Geçmiş dönemde de forma giydiğim zamanda da insanlar benim karakterimi bilirler. Evet, sakinim, dinginim, hayata olgun bakıp olayları daha sakin karşılarım ama bendeki fırtınayı yakın çevrem çok iyi bilir. İçimde kopan fırtınayı, bilenler iyi bilir. Şunu net bir şekilde söyleyelim; eğer birisi yapacaksa o isim benim. Ben olmak isterim.

Altyapıyla işbirliğiniz nasıl?

Açık olmak gerekirse şu an elimizde çalıştırdığımız oyuncularla beraber, 1461 Trabzon'daki oyuncular ve oradaki alt yaş kategorisinde oyunculara dair detayı görmedim, detaylı tanımadım. Ama iş birliği maksimum düzeyde gidecek ve oraya da mutlaka dokunuşlarımız olacak.

Allah nasip ederse bu takımın ana iskeletini oluşturan, her şeyiyle kulübünü sahiplenmiş, formasının gücünü bilen ve cebini dolduran değil yüreğiyle formanın içini dolduran bir nesil oluşturmanın gayreti içerisinde olacağız. Yakın bir gelecekte de bunu başaracağımızın ümidindeyim.

Meslek yaşantınızda en mutlu olduğunuz ve en üzüntü duyduğunuz anlar hangileri?

Ben 1996 yılında kaybettiğimiz Fenerbahçe maçından sonra çok üzüldüm. Uzun zaman üzüldüm. Zaman zaman doğaya çıkıp fırsat buldukça doğadaki sessizliği ve haykırışları dinlemeye gayret ederim, onların bazen sesinde bazen sessizliğinde ruhumu dinlendirmeye gayret ederim. Ama o içimdeki, beynimdeki o acı dinmedi, diyebilirim. Kendim açısından mı diyorum? Kendim açısında değil ama bu şehrin insanının böyle bir mutluluğu hak ettiğini düşünüyorum. Bunu hak ettiğini düşünüyorum; ama gücümüz oraya kadarmış. Yetmedi...

Kulüp dışında zamanınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendinize vakit ayırabiliyor musunuz?

Çalışılan dönemler içerisinde kendimize zaman bulduğumuz çok fazla söylenemez.  Ama fırsat bulursam ki, zaman zaman bulduğumuz oluyor. Kitap okumayı seviyorum. Bilmediğim farklı coğrafyaları tanımaya gayret gösteriyorum. Bu benim için genelde bakir alanlar oluyor. Bazen, Allah'ın yarattığı mucizeleri yaşayarak sessizlik içerisinde, kalabalıklarla bir olabiliyorsunuz. Bazen de kalabalıklar içerisinde yalnız kalabiliyorsunuz. Ruhum neye ihtiyaç duyuyorsa onu yaşamaya gayret gösteriyorum. Bu da bir nevi hayatı daha iyi tanımamızda ve işimizi daha iyi yapmamızda bir ivmelenme gibi oluyor.

2010-2011 sezonunda kazanılan şampiyonluğun yıldönümü. O sezonunun ana aktörlerinden biri olarak neler söylersiniz?

Öncelikle şunu söyleyelim, ben hakim değilim, yargıç değilim. Ama bunu net bir biçimde ifade edebilirim ki; hayatımın çizgisi ve ana düsturu adalet üzerine kurulmuştur. Peygamber efendimiz hadisinde der ki; ‘’Adalet güzeldir, yönetende daha güzel durur’’.

Ben o gün de söyledim; ‘’Bize verecekleri bir kupa bizi şampiyon yapmayacak’’ dedim. Samimi olarak söylüyorum; o duruşumuz, o yoklukla mücadelemiz bizi bir noktaya taşıdı. Ben sadece o gün şunu bekleyebilirdim, ‘’Geçmiş dönemde Türkiye’nin şartları böyleydi, biz de o şartlar içerisinde olumsuzluklar yaşadık. Onların yaşanmasına biz de ucundan, kıyısından bulaştık ama bunu bir milat kabul edelim, bugünden itibaren temiz beyaz bir sayfa açalım, gelecek nesillere de tertemiz bir futbol bırakalım, sporun içerisinde kalmış güzel nesiller bırakalım’’ diyebilirdik. Bence onu demedik, orayı atladık sadece.

Yoksa kâğıda bakarak ‘’Gelecek nesillere iyi bir miras bırakalım’’ demenin ne kadar samimi olup olmadığınızı insanlar anlar. Küçük bir pardon, küçük bir özür olabilirdi. Türk futbolunun, Türk sporunun içerisinde neler olduğunu bu camianın içerisindeki insanlar biliyor. Bir kere kara sakız gibi yapıştı sırtına. Bundan kurtulmanız zaten söz konusu değil ama bir tek şunu diyebilirdi insanlar; ‘’Bunu bir milat kabul edelim, bundan sonra adil bir yarış olsun, adil bir yarış içerisinde gençlerimizin akıttığı alın terini alkışlayalım’’ diyebilselerdi yol almış olurduk.

Futbolculuk döneminizde taraftarların size taktığı, “Kara Boğa” lakabı için neler söylersiniz?

Bize geçmiş dönemde çok şeyler derlerdi. Futbolcuyken ‘’İmparator’’ diye çağırırlardı. Hasan Doğan Federasyon Başkanı olmadığı dönemde, Ramsey’de başlayan bir dostluğumuz vardı. Yine onun kendi müdürleri vardı. Bir marka oluşturmaya çalışalım diyerek ‘’Black Bull’’ üzerinde yoğunlaştılar. Onu da markalaştıracak bir yapıya getirelim istediler. Ama bu lakap kimden çıktı, nereden çıktı bilmiyorum. Zaten lakaplara da çok takılan biri değilim. Onurunu, gururunu zedeleyici olmadıktan sonra sıkıntı yok.

Trabzonspor taraftarları için neler söylersiniz?

Trabzon’un ve Trabzonspor’un gelişiminde herkes kendine düşen payı aldı. Bizim geçmiş dönemimizde, sevginin yoğun yaşandığı ama cehaletin de yaşandığı dönemler oldu. Hepimizin acı yaşadığı günler oldu.

1996 yılında o maçı kaybettikten sonra benim yaşadığım acıyı hangi taraftar hissetmedi samimi olarak. Ama o gün otobüse binemedik, bir tane kamyonet tesislere kadar sağ salim gelmemizi sağladı. Biz Faroz’a gelmeden otobüsümüzde cam kalmamıştı. Benim gece rüyalarıma giren, hayatımın en önemli parçası olan bir konuda benim nasıl o acıyı düşünmediğim, o acıyı yaşamadığımı, o acıyı hissedemediğimi düşünecek bir taraftarımız olsun.

Elbette hepimiz o evrelerden geçtik. Biz, Rusya’nın dağıldığı dönemlerde Rus Pazarlarına gelen antika eşyaları, farklı malzemeleri görelim izleyelim diye Rus Pazarına gidemezdik ki insanlar farklı düşünebilirler, farklı algılayabilirler diye.

Bugün gelinen noktada Trabzon halkı, Trabzonspor taraftarına baktığımız zaman elbette ki bir farklılık, bir değişim söz konusu. Belki gelen futbolcular onları bu noktaya çekti, belki de kültürel gelişim onları farklı bir noktaya itti. Ama ben dünya üzerinde bu kadar samimiyetle, armasıyla örtüşen bir taraftar daha olduğunu düşünmüyorum.

 Şimdi yeni yuvamız Akyazı Şenol Güneş kompleksi Medical Park Stadyumu. Bu stadyuma takımın başında çıkacak olmak size ne hissettiriyor? 

Tabii ki heyecan verici, çok güzel. Ben Trabzonspor taraftarı gibi düşünebilecek, yorumlayabilecek bir insanım. İyi bir teknik adama sahipler. Bir kere bunun rahatlıkla söyleyeyim. Kendini beğenmişlik asla değil, çünkü ben onların içinden bir parçayım. Onların belki şu an en önemli parçasıyım. Onları seven, onlar gibi düşünebilen, onların acısına ortak olabilen, onların sevincini veya kederini ne yaşayacaksak onu paylaşan bir teknik adama sahipler.

Şükürler olsun bir donanımımız, bir yetişmişliğimiz de var. Çoğu zaman tevazu gösteriyoruz, alttan alıyoruz. Belki bunca zamandır bizim Anadolu’da yoklukla, acıyla verdiğimiz mücadeleye uzaktan uzağa bakıp benimle beraber o acıyı paylaşan Trabzonspor taraftarlarının olduğunu biliyorum. Taraftarlarımız bilsin ki futbolun doğrularını yapan, futbolun doğrularıyla yaşayan bir teknik adama sahipler. Çalışmada, sistemde, düzende bir eksiklik olmaz. Bütün bunlara rağmen kederi de yaşayacağız, yokluğu da, mutluluğu da yaşayacağız. Empati yaparak olaylara bakarlarsa yakın bir gelecekte Trabzonspor’un şampiyonluk kupasını Allah bize nasip eder ve o statta kaldırırız. Ben bunu çok inanarak ve güvenerek söylüyorum.

Ben bu şehrin acısında da, sevincinde de varım. Yeri geldi gözyaşı döktük, yeri geldi düğününde horon teptik. Onlardan biriyim. Bu kimlikle karşılarına çıktım. Kimsenin gözü arkada kalmasın, takımlarına sahip çıkabilecek donanımlı bir dosta sahipler. İnşallah bu bütünlük içerisinde bundan sonra daha çok sevinç yaşatırız.

Yaşadığınız ilginç anılarınızdan birkaçını bizimle paylaşabilir misiniz?

Biz Bursa’da çok talihsiz bir maç oynadık. Müsabaka sonucu bizim açımızdan kötü bitti ve ben de kart cezalısı pozisyonuna düştüm. Maç sonrası İstanbul’da otele geçtik, sabaha kadar uyku uyumadım. Odanın içerisinde o maçın acısıyla döndüm durdum. Bir de cezalıyım. Hocamız diyor ki ‘’Ünal bitti bu iş’’. Sadece ben ona şunu söyledim, ‘’Hocam biz onlardan daha iyi bir takım mıyız? Evet, daha iyi bir takımız. Bizi orada 3-0 yendiler mi? Evet, yendiler. Peki, biz onları Trabzon’da daha farklı yenebilir miyiz? Evet, yenebiliriz. Lütfen, sadece bize antrenman yaptırın başka hiçbir şeye karışmayın’’ dedim. Sonrasında maç günü geldi. Ben kulübeden takip ediyorum. Maça çıktık, 1-0, 1-1 oldu Braems yine ‘’Ünal bitti bu iş’’ dedi. ‘’Hocam sakin daha bitmedi’’ dedim… Derken 2-1, 3-1, 4-1’e kadar geldik.

O esnada Braems yedek kulübesinden Ali Nail diye bir arkadaşımız vardı, ona döndü ve ‘’Nail kalk ısın’’ dedi. Çocuk da kalktı. Ben de dedim ki, ‘’Hocam ne yapacaksın Nail’i?’’, dedi ki ‘’Ünal, oyuna koyalım Nail’i. 4-1 oldu.’’ Bu vesileyle hakkını da helal etsin, Nail o güne kadar çok forma şansı bulan bir arkadaşımız değildi. Dedim ki, ‘’Hocam Şeyhmus’u koyalım.’’ Dedi ki, ‘’Sen inanıyor musun?’’… Ben de o günden önce Rize’de rahmetli Şükrü Öner ağabeyimiz vardı, onu bu inanmışlık içerisinde maça çağırdım. ‘’Gel, bak 5-1 kazanacağız. Bu şöleni kaçırma’’ diye davet ettim. Hatta dedim ki ‘’Şeyhmus girecek ve 5. golü de Şeyhmus atacak’’ dedim.

Biz kulübede bunu konuşuyoruz. Şeyhmus girdi oyuna, orta sahada bir top kaybı yaptı. O anda Braems döndü bana doğru üzgün bir bakış attı.  Sonrasında Şeyhmus tabi o meşhur plasesini attı, Allah da bize nasip etti o kupayı almayı. Güzel günler, güzel sevinçler. Bazı anlar, acısı da sevinci de anlatılmaz, yaşanır ya. O anki duygular bunlar. Şükürler olsun Allah bize böyle bir mutluluk yaşattı. İyi ki de yaşattı, nesiller boyunca anlatacak bir mutluluğumuz oldu.

Kulübümüzün sizin de destek verdiği yanyana projesi var. Son olarak bu proje için neler söylersiniz?

İnsanlar öyle noktaya geldiler ki, yanyana, omuz omuza geldiği anda bile beyninden, yüreğinden farkı şeyler geçiyor ve bir sonraki adımını kendi menfaati adına düşünüyor. O yüzden fiziki olarak yanyana gelmenin aslında bir anlamı yok. Yüreğimizi birbirimize akıtacak olursak önce insan olmak, toplumsal barış noktasında yanyana gelebilirsek, tribünde de yanyana gelebiliriz.

Basit kavgaların içine çekilmiş, huzursuzluğun içerisinde konu edilmeye çalışılmış bir Trabzon ve Trabzonspor olsun istemem. Yanyana gelmişsek, gerçekten yanyana olalım, omuz omuza olalım, birbirimizden güç alalım, birbirimizin olumlu elektriğini birbirimize verelim. Bir hata da, kusur da varsa, bizler kapatan ve onaran olmaya çalışalım. Ben bu kulübün teknik direktörü olarak bunu temenni ediyorum. Teşekkür ederim.