Mustafa Reşit Akçay’a Açık Mektup;


Sanırım Süper Ligin daha dört-beş hafta kadar öncesiydi, Tolunay Kafkas bir demecinde ‘’ devreyi yirmi puan civarında bitirebilirsek, bu sezon korku duyacağımız yerlerde kolay kolay olmayız ‘’ demiş idi!

Bugüne baktığımızda ise Tolunay Kafkas’ın ‘’ Kardemir Karabükspor’u ‘’ tamı tamına ‘ Yirmi Altı ‘ puanla Trabzonspor’u da sıralamada altına almış bir vaziyette hedeflediği yolunda emin adımlarla yürümekte…

Bu minik analiz bile bize Trabzonspor’un ne yapmak isterken, aslında ne yapamadığını açık ve net bir şekilde göstermekte.
Son Galatasaray maçı ile ayyuka çıkan ve bunda da son yıllarda ezeli rakiplerine boyun eğen bir Trabzonspor fotoğrafının görüntüsü bu renklere gönül verenlerin üzüntülere adeta tavan yaptırdı dersek, hiçte abartmış olmayız diye düşünüyorum!

Tabi bu adımda bir çok şeyi sıralayıp, bir çok suçlu yada hatalı argüman bulabiliriz.

Oldum olası tek bir kişiyi hedef almaktan daima imtina ettim.
İşin en kolay yolu belki de bu raddede Mustafa Reşit Akçay’a yüklenmek olur, lakin asıl meselenin Mustafa Reşit Akçay hocayı oraya getirenlerin bu tasarruf ve tasavvurlarının sorgulanması gerekmekte olduğu üzerinde durmak olmalıdır.
Fakat öyle ya da böyle bu karar alındı ve oradan da bugüne kadar iyi ya da kötü gelindi ve yürünmekte.

Bir kere sondan söyleyeceğimi baştan söylemeliyim ki, Mustafa hocanın üzerine Trabzonspor gömleğinin bir beden bol geldiği gerçeğini belirtmeden geçemeyeceğim.
Şenol Güneş’in istifası sonrası; anında Trabzonspor’a imza atan Tolunay Kafkas seçimine saygı duyarken, hocanın geliş şekline tavrımızın net olduğu gerçeğinden hareketle /  geçmiş yönetime nazire yaparcasına her şeyi ile Trabzonspor ile örtüşen genç ve dinamik ve de hırslı böyle bir hocanın bu yönetim tarafından gönderilişi zaten bu günlerin  habercisi gibiydi sevgili dostlar.

Başından beri hep diyoruz ya; yanlışa yanlışla cevap vererek Trabzonspor’un geleceğinden almak kime neyi kazandırdı, kazandırıyor ve kazandırdı mı (?) sormak lazım diye düşünüyorum.

En son oynanan Galatasaray maçı sonrasına kadar, bir adam teknik profili düşünüyorum ki, gerek maç önü gerek maç sonu hep aynı söylemleri söylesin.

Futbol kendi içinde ve günün şartlarına göre değişkenlik gösteren bir spor dalı.
Adı üstünde, belli sistemlere dayanan ve oyun içinde türlü varyasyonları içinde barındıran futbolu bu kadarda anlaşılmaz ve iç karartan söylemlerle sıkıcı bir felsefi anlayışa oturtmak sanırım hocayı anlaşılmaz ve sıkıcı kılan en belirgin nokta oldu.
Mesela, Yunanistan örneğini vermek kadar, Yunanistan’ın oyun olarak göstermediği performansı puantaj anlamında almasıyla beslemiş olması gerekirdi.

Günümüz futbol dünyasında hoca ve hoca gibi mantaliteye sahip olanlar maalesef başarılı olamamakta.
Futbolun bir temaşa sporu olduğundan hareketle, ısrarla ilkeleri ve idealist yaklaşımlarını devamlı her şeyin önünde sunma istekleri, gerek futbolcu gerek taraftar gerekse medya ile olan ilişkilerde de onları yalnız ve anlaşılmaz adam imajıyla baş başa kalmalarına  en büyük neden olmuş oluyor.

Elbette ki dürüst, iyiliksever ve her söylediği söylem ve her beden diliyle güvenilir ve her şeyden önce Trabzonspor’un evladı olan Mustafa Reşit Akçay hocayı seviyor ve el üstünde tutuyoruz.
Fakat bunlar bazı şeyleri görmezden gelmemize bir etken teşkil etmemeli.
Hatta bu satırların yazarı birçok zaman hocanın yanında olmakta ve öyle ya da böyle sezonun hoca ile sürmesi, her şeyden önce yanlışa yanlışla hamle yapılmasının Trabzonspor’un geleceğinden çalmak olduğunu yeri gelen her ortamda dillendirmiş ve birçok okurundan da bu yüzden tepki almış bir Trabzonspor aşığıdır, yazarlığının çok ötesinde.

İşte bu minvalde naçizane hocaya şunu kısa ve öz bir mektupla seslendirmek istiyorum, kendini bildi bileli bordo-mavi bir rüyada bu sonsuz aşkın peşinde koşan Hasan Akbaş olarak!

Sevgili Mustafa Reşit Akçay hocaya!

‘’ Hocam korkma! Sakın korkma hocam, Trabzonspor küme düşmez, sen istesen de düşmez!
İstersen ligi son sırada bitir, sen yeter ki kazanmaya oyna. Varsın çapı yetmez, varsın kadrosu ezeli rakiplerinin çok altında desinler, sen kazanmaya odaklan.
Korkma hocam!

Her hafta Onur’un ellerine dua ederek maçlara gelen taraftar için kazanmayı düşün ve korkma hocam!
Sen cesur ol, işte o zaman sendeki felsefe kendini akıl olarak cesaretinin yanına katık olacaktır.
Bırak yenemezsen yenilme gibi hiçte Trabzonspor ruhuyla örtüşmeyen o seksenler öncesi, bu modası çoktan geçmiş örümcek bağlamış düşünceleri.

Sen, Trabzonspor forma renklerinin ahengine bırak bazı şeyleri, değiştir bu kafayı.
Kimseye bir şey ispatlamak zorunda değilsin, basının önünde rahat ol, takımına ve şehrine güven, en elzemi de Trabzonspor’a sevdalı bütün dünyaya yayılmış yüreklere güven.

Sen benden daha iyi bilirsin elbet; Trabzonspor sonradan büyük olmadı, genlerinden gelen futbol kültürü ile o doğuştan, futbolun oluşumundan itibaren büyüktü zaten…

Trabzonspor, tarihinde daima kazanmaya oynadı, çünkü Trabzonspor asil ve geleceğe ışık tutan en büyük devrimlerden birinin adı ve yurdudur.

Sen kazanmak üzerine ışık ver, inan o zaman, arkadan da koca bir şehir yürüyecektir, seninle…
Ve aslında Trabzonspor,  bir şehrin olduğu kadar; koca bir ülkenin de hiç bitmeyecek olan en muhteşem rüyalarından biridir! ‘’
Ve aslında Trabzonspor, Trabzonspor’dan çok öte bir dünya…

En derin saygı ve sevgilerime…
Hasan Akbaş

Şundan eminim ki, birçok Trabzonspor taraftarı çok sıkıldı!

Neden mi?

Takımlarının sürekli başka rakipleriyle kıyaslanmasından!

Hele de kendi klasında ve ayarında olmayan rakipleriyle…

Oysa Trabzonspor, kendi ruhu ve o ruhuyla örtüşen idealleriyle zaten kendine yeten bir düzeneğin kendisidir.
Onun kıyaslanmaya değil, doğru ve anlaşılır şekilde yönetilmesi asıl olandır…

Unutulmamalıdır ki, Trabzonspor’a puansal başarısızlıktan çok, asıl sıradanlaşmak yakışmaz…

Bu vesile bütün sporseverler başta olmak üzere yeni yılın ülkeme ve dünyaya en azından adalet anlamında güzel katkılılar yapmasını diliyorum.