Toplantıda Yurtdışı İşçi Uzmanları Derneği Başkanı Yüksel Alın, Dışişleri Bakanlığı Adına Pretorya (Güney Afrika Cumhuriyeti) Büyükelçisi Elif Çomoğlu Ülgen ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, birer konuşma yaptılar.

Yüksel Alın, yaptığı konuşmada bir devletin diğer ülkeye gönderdiği elçilerin o ülkenin korumasında olduğunu ancak Türk diplomatların gittikleri ülkeler tarafından korunamadığını ifade etti. Dünyada 46 büyükelçisi şehit olmuş bir başka ülke olmadığına vurgu yapan Yüksel Yalın, ülkelerin meclislerinde iç siyasete ve uluslararası siyasete göre karar alındığını, son zamanlarda Federal Almanya meclisinde alınan Ermeni kararının bunun en yakın örneği olduğunu sözlerine ekledi.

Toplantıda söz alan Büyükelçi Elif Çomoğlu Ülgen de Dışişleri Bakanlığı adına konuşma yapmaktan onur duyduğunu belirterek “biz Dışişleri Bakanlığı olarak bu davanın tarafıyız” ifadelerini kullandı. Kendisinin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda aslında baba ocağında olduğunu, yıllarca bir çalışma ateşesinin çocuğu olarak eğitildiğini anlatan Ülgen, Ermenilerin acı ve kayıplarını kimsenin inkar etmediğini ancak yaşnanları tanımlamak için Soykırım iddiasında bulunmanın doğru olmadığını ve Türklerle Ermeniler arasındaki uzlaşmayı engelleyeceğini sözlerine ekledi. Bir olayın soykırım olup olmadığına karar verilebilmesi için Holokost ve Ruanda’da olduğu gibi kasıt iddiasının ispatlanmasının gerekliliğine vurgu yapan Ülgen, 1915 olayları üzerinden bir Ermeni kimliği yaratılmaya odaklanıldığını ancak bu konu üzerinde uluslararası boyutta bir siyasi oylaşma olmadığını, 200 ülkenin sadece 26 ülkenin parlamentosuna konunun getirildiğini ifade etti. Almanya’nın Ermeni kararına da değinen büyükelçi, geçtiğimiz yıl tasarının rafa kalktığını ancak mülteci sorununun hemen akabinde siyasi fırsatçılık örneği olarak hemen yeniden gündeme getirildiğini, Almanya’nın bunu eğitim vasıtalarıyla genç nesillere dayatmasının kabule edilemez olduğuna dikkati çekti.

Asala terör örgütü tarafından şehit edilen başta Reşat Moralı, Tecelli Arı ve Erdoğan Özen olmak üzere 46 diplomatımızı rahmet ve şükranla anarak sözlerine başlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu da yaptığı konuşmada; sadece 32 yıl önce hain bir pusu ile şehit edilen diplomatlarımızı anmak için değil, ahitleşmeyi sağlayabilen, tarihin ve geçmişi izlerini unutmayan, tedbirlerini alan ama bunun üzerinden düşmanlık beslemeyen bir anlayışı ortaya koymak için bir araya gelindiğinin altını çizdi.

1999 Yılında Hayri Kozakçıoğlu’nun 1980 öncesi sağ-sol olaylarına ilişkin kendisine yaptığı bir değerlendirmeyi paylaşan bakan Soylu; Kozakçıoğlu’nun kendisine, o dönemdeki sağcı ve solcu bazı gençlerin takiplerini yaptıklarında, bu kişilerin yurtdışına çıktıkları zaman Almanya’daki aynı adrese gittiklerini, aynı adresten beslendiklerini, lojistik destek aldıklarını söylediğini aktardı. Asala terör örgütü tarafından 1915’te yaşanılan olay tekrar canlandırıldığını da ifade eden Soylu, “millet-i sadıka” olarak adlandırılan Ermeni milletiyle Türk milleti arasında beton duvarlar örüldüğünü ve bunun bütün dünya tarafından istedikleri zaman kullanabilecekleri bir politik kulvar haline getirildiğini sözlerine ekledi. DHKP-C’nin de PKK’nın da aynı stratejiyi uyguladığına vurgu yapan Bakan Soylu, özellikle DHKP-C’nin de aynı ayrılığı Aleviler ile Sünniler arasında çıkarmaya çalıştığını ifade etti.

Süleyman Soylu, sözlerine şöyle devam etti:

“Bize düşen bunun tedbbirini alabilmektir. Bu tedbiri alabilmek için de altyapısı iyi hazırlanmış bir şuura ihtiyacımız vardır. Bazen ideolojik tartışmalarımız, günlük işlerimiz bizi bu şuurdan alıkoymaktadır. Biz bu şuuru, biraz önce bahsettiğim her yüzyıl farklılaşan ayrışmalara mahkum etmemeliyiz. Elbette ki bugün karşı karşıya kaldığımız mesele de aynıdır. Bugün Amerika’nın PYD’ye gösteriği yumuşak yüz, bugün Avrupa’da karşı karşıya kaldığımız İslamofobia ve sayın büyükelçimizin ifade ettiği Türkofobia, Holokost’u görmezden gelip Almanya parlamentosunda Türkiye’yi yargılamak, Brüksel’de çadırlarla birlikte bu ülkeye siyasi mesajlar vermek, PKK, Asala ve DHKP-C’nin yaptığından herhangi bir farkı yoktur. Bunu şöyle anlamayın; etrafindaki herkesi düşman olarak gören bir ülke olarak anlamak, bence meseleye hiç bakılmaması gereken zaviyeden bakmak anlamına gelir.”

Farklı kültürlere bakış noktasında Anadolu coğrafyasının ve geçmişte yaşanılan travmaların Türk milletine bu konuda bir feraset kazandırdığını da ifade eden Bakan Soylu, şunları söyledi:

“Bize bu anlayışı veren ailemiz değil, bu ülkedir. Bu coğrafyadır. Anadolu coğrafyası bir taraftan hatırlamayı, bir taraftan bağışlamayı öğretmiştir. Bu milletin feraset sahibi olmasında bu topraklarda yaşadığı travmaların ve acıların etkisi büyüktür. Biz bu travmaları yaşamasaydık belki bugün birçok konuda demokratik olgunluğu gösterecek takatte olmayacaktık. Türkiye’nin bir taraftan bir tarafa Kürtlerin gönderildiği, Şeyh Sait meselesinin sonuçlarının yaşandığı, Dersim’de hiç günahı olmayan çocukların ana babalarından ayrıldığı, “ben dindarım” diyenlere Takrir-i Sükûn’dan sonra oluşan süreç, bu ülkenin yarınlarına konulan ambargo aklından başka birşey değildir. Biz 1699 Karlofça’dan sonra bir gerileme sürecine girdik. Güzel Cumhuriyetimizle birlikte bunu tersine çevirmeye çalışıyoruz.”

Soylu, konuşmasının sonunda Asala terörüyle şehit edilen diplomatlarımıza tekrar rahmet dileyerek, organizasyonda emeği geçenlere de teşekkür etti.