Trabzonspor'un Makedon yıldızı Enis Bardhi, kulüp dergisine verdiği röportajda sezon sonuna işaret ederek şunları söyledi:
Öncelikle Trabzonspor’daki her şeyin bir parçası olmaktan dolayı müteşekkirim. Çünkü burası çok büyük bir kulüp. Buraya geldiğimde, bu ligin şampiyonu olmuş bir takıma geldiğimi her yönüyle hissettim. Bu insanlarla çalışmaya devam ederek önemli işler başarmak istedim. Ama geçen yıl işler istediğimiz gibi gitmedi, herkes adına zorlu geçti. Ayrıca kendi adıma zorlayıcıydı. Çünkü ben şöyle bir insanım; eğer katkı veremediysem, kazansak da kaybetsek de iyi oynasak da kötü oynasak da kendimi üzgün ve kötü hissediyorum. Geçen yıl haftalar geçtikçe üzüntüm daha da artıyordu.
Bu ne kulüple ne de kişilerle ilgiliydi, üzüntümün sebebi kendi adıma yardım edemiyor ya da takıma katkı veremiyor olmaktı. Zaman geçtikçe daha iyiye gitmeye, kafamı daha rahatlatmaya ve akışına bırakmayı öğrendim. Sonrasında da adım adım en iyi yapabildiğim şekilde oynamaya başladım. Çok da iyi hissetmeye başlamıştım ve kendime şu sözü söylemiştim; ne olursa olsun hep mutlu olacağım. Çünkü yaklaşık bir yıl gibi uzunca bir süreç boyunca iyi hissetmemiştim. Bu yıl daha iyi başladık diye düşünüyorum, umuyorum işler istediğimiz gibi gider. Bir planımız var ve önümüzde yapmamız gereken önemli işlerimiz var. Ve sezon sonunda da bunları başardığımızı görmeyi çok isterim.”
İşte Enis Bardhi'nin röportajı:
Takıma katıldığın dönemden bugüne uzanan süreci değerlendirir misin? Planladıklarınla karşılaştıkların arasında fark oldu mu?
Öncelikle Trabzonspor’daki her şeyin bir parçası olmaktan dolayı müteşekkirim. Çünkü burası çok büyük bir kulüp. Buraya geldiğimde, bu ligin şampiyonu olmuş bir takıma geldiğimi her yönüyle hissettim. Bu insanlarla çalışmaya devam ederek önemli işler başarmak istedim. Ama geçen yıl işler istediğimiz gibi gitmedi, herkes adına zorlu geçti. Ayrıca kendi adıma zorlayıcıydı. Çünkü ben şöyle bir insanım; eğer katkı veremediysem, kazansak da kaybetsek de iyi oynasak da kötü oynasak da kendimi üzgün ve kötü hissediyorum. Geçen yıl haftalar geçtikçe üzüntüm daha da artıyordu. Bu ne kulüple ne de kişilerle ilgiliydi, üzüntümün sebebi kendi adıma yardım edemiyor ya da takıma katkı veremiyor olmaktı. Zaman geçtikçe daha iyiye gitmeye, kafamı daha rahatlatmaya ve akışına bırakmayı öğrendim. Sonrasında da adım adım en iyi yapabildiğim şekilde oynamaya başladım. Çok da iyi hissetmeye başlamıştım ve kendime şu sözü söylemiştim; ne olursa olsun hep mutlu olacağım. Çünkü yaklaşık bir yıl gibi uzunca bir süreç boyunca iyi hissetmemiştim. Bu yıl daha iyi başladık diye düşünüyorum, umuyorum işler istediğimiz gibi gider. Bir planımız var ve önümüzde yapmamız gereken önemli işlerimiz var. Ve sezon sonunda da bunları başardığımızı görmeyi çok isterim.
Çok sayıda dil biliyorsun, seni bu alana çeken şey neydi? Bu sana ne gibi bir avantaj sağlıyor.
Öncelikle, teknik direktörlerle iletişimi kolaylaştırıyor. Örneğin İspanya'da kimse İngilizce konuşmuyor. Oraya ilk gittiğimde hiçbir şey anlamıyordum. Ama gittikten 2-3 ay sonra antrenörümüz ile konuşabiliyor ve onu anlayabiliyor hale gelmiştim. Öncelikli getirdiği avantaj bu. Sonrasında da oradaki İngilizce bilmeyen arkadaşlarınızla iletişimi kolaylaştırıyor. Burada da aslında durum böyle ama belki Türkçe konusunda durum biraz daha farklı çünkü birçok oyuncu İngilizce konuşabiliyor. Dolayısıyla evet onunla konuşamıyorum, kesin dilini öğrenmeliyim dediğimiz oyuncu yok. Aynı zamanda Edin Vişça, Benkovic, Orsic gibi oyuncu arkadaşlarımızla da kendi aramızda rahatça iletişim kurabiliyoruz. Bu yüzden de belki Türkçe öğrenmek daha zor olabiliyor. Ama Türkçeyi kesinlikle öğreneceğim.
İspanya’da oynadığın dönemde Messi’den sonra en fazla frikik golü atan oyuncu idin. Üstelik Ronaldo gibi isimler varken. O dönemi biraz anlatır mısın?
Ondan daha iyi olduğum zamanlar da oldu (gülüyor). Çünkü ben 25 faul atışında 7, o ise 52 faul atışında 8 gol atmıştı. Yüzdeye bakınca ben daha iyiydim. Biraz da gerçeğin olduğu bir şaka diyelim (gülüyor). Bu türden karşılaştırmaları yaptıklarında kendimi gerçekten çok iyi hissediyorum. Gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan birisiyle bir karşılaştırmaya sokulmak bile tabii ki iyi hissettiriyor. Kendimi çok iyi ve gururlu hissediyorum. Her gün daha fazla çalışma ve ona yaklaşabilme hırsını veriyor bu durum. Ve henüz 22 yaşındayken ve bir sezonda 7 frikik golü attığında tabii ki ister istemez biraz havalı bir duruş da oluyor (gülüyor). Çünkü gençsin ve nasıl davranman gerektiğini bilmiyorsun. Ama şu an hayatımda en sakin olduğum, en iyi süreci yaşadığım bir dönemdeyim. Geçmişe dönüp baktığımda yaptıklarımdan gurur duyuyorum diyebiliyorum.
Kuzey Makedonya, İspanya, Macaristan, Danimarka, İsveç ve Türkiye. Bu futbol yolculuğunda ne gibi farklılıklar yaşadın?
İsveç'e gittiğimde çok gençtim. Oranın insanların bende yarattığı ilk izlenim çok soğuk olduklarıydı. Çok fazla konuşmaz ve sen kültürlerinin içine girene ve dahil olana kadar seni çok kolay kabul etmez bir görüntü içindelerdi. Bu normal, insanlar seni tanımıyor ve onlarla bir süre geçirene kadar seni hemen kabul etmeyebilirler. Sonrasında Macaristan'da da aynısı olmuştu. İnsanlar hiç yaklaşmıyordu. Ama ben daha kabul edici, konuşan, espriler yapan biri olduğum için, orada gayet iyi bir hayatım olmuştu. İspanya'da ise durum tamamıyla farklıydı. İnsanlar seni hemen kabul eder, aralarına çağırır, cana yakındır. Burnu havada olmayan biri olduğunu veya egoist biri olmadığını gördüklerinde, seni sanki onlardan biriymişsin gibi içlerine kabul ederler. Burada da tam olarak aynısı oldu. Böyle olacağını düşünmemiştim açıkçası. Kulüpte çok farklı kültürler var çünkü çok fazla ülkeden oyuncu var. Çoğu da burada uzun yıllar geçirmiş, kendi ülkesinden başka bir yerde futbol oynamanın nasıl olduğunu bilen oyuncular. Burada insanlar gerçekten harika. Bizlerle ilgilenenler, takım arkadaşlarımız, hocalarımız, herkes harika. Ben de gerçekten kendimi çok iyi hissediyorum.
Hayatınızda zorlandığın ve pes etmeyi düşündüğün anları yaşadın mı?
Bunu kimseye söylememiştim, söylemek de tabii ki zor ama; insanların da bunu bilmesini istiyorum. Geçen yıl benim adıma çok zorlu geçti. Sanki üzerimde bir ağırlık varmış ve bu ağırlığı kaldıramıyormuş, taşıyamıyormuş gibiydim. Bu yükten kurtulmanın tek yolu da buradan ayrılmakmış gibi gözüküyordu. Ama o günlerin sonrasında bir sabah uyanıp dedim ki; ‘Böyle ayrılamam. Bu şekilde gitmek istemiyorum. Ben bir şey başarmak ve burada kalmak zorundayım.’ Ve bunun üstesinden gelmeyi başardım sonunda. Onun dışında tabii ki daha önceleri, gençken yaşadığım zorluklar, dizimden geçirdiğim operasyon vardı. Korktuğum anlar da olmuştu. Yani yaşadığım çok an var aslında. Ama asla ve asla ‘pes edeceğim’ demedim. Ben o kadar kolay pes etmem.
Futbolda tecrübeli sayılacak yaştasın. Buna rağmen geliştirmeye çalıştığın bir yönün var mı?
Ben hep bunu söylüyorum: Ben hayatım boyunca öğrenmeye devam edeceğim. Futbolda veya normal hayatta, nerede olursa olsun gelişmeye devam edeceğim. Örneğin futbolda; fizik açıdan, savunma açısından ve birçok yönden daha iyi olmam gereken birçok şey var. Hayatta da öğrenmeye çalışıyorum. Öğrenmek istiyorum, daha iyi hale gelmek istiyorum, daha iyi bir insan olmak, daha iyi bir oyuncu olmak istiyorum. Ailem için daha iyi olmak, ailemi benle daha çok gurur duyar hale getirmek istiyorum. Bunun için de her gün çalışıyorum. Ve tabi ki de herkes de bunu yapmak istiyor.
Lakabın var mı?
Fiziki benzerlikten kaynaklanan takma ismim yok ama bana ‘Keskin Nişancı’ diyenler çok oluyor. Özellikle duran top kullanırken yaptığım vuruşlarım ve isabet yüzdem nedeniyle bana bu şekilde sesleniyorlardı hep.
Kendinizi tanımlayarak, en çok hangi özelliğiniz kulüplere veya teknik heyete cazip geliyor?
Artık 29 yaşında olduğum için daha tecrübeliyim, orta sahada o sakinliği gösterebiliyorum, final pasını verebiliyorum, bire bir pozisyonlara girebiliyorum, iyi şut atabiliyorum, özellikle de duran toplarda. Kendimden bahsetmeyi, iyi yönlerimden bahsetmeyi gerçekten hiç sevmiyorum. Ama sanıyorum bu saydığım yönlerim, kulüplerin bana olan ilgisini sağlıyor diyebilirim.
Futbola başladığın dönemde idollerin var mıydı? Şu anda beğendiğin isimler var mı?
Çocukken Manchester United'ı çok severdim ve idolüm de C. Ronaldo'ydu. Real Madrid'e gittiğinde ise artık onu sevmemeye başlamıştım! Sonrasında ise Messi. Ben futbolu çok seviyorum, izlemeyi de çok seviyorum, ama böyle kimseyle değişmem dediğim bir idolüm yok. Bütün gücümle savunurum dediğim bir idolüm yok ama Messi Messi'dir!
Asla affetmeyeceğin şey nedir? Bir maçta rakiplerin hangi davranışını kabul edilemez olarak değerlendirirsin?
Ben böyle biri değilim, asla bunu söylemem. Hep dediğim bir şey var; Allah bile affederken, biz kimiz ki affetmeyeceğiz! Herkes hata yapıyor, ben de hatalar yapıyorum. Her gün her dakika hata yapabiliyoruz. Eğer affedersen sen kendini daha büyük hale getirirsin, karşındakini değil. O yüzden ne saha içi ne saha dışında kimseyi yargılamam.
Unutamadığın maç ve unutamadığın gol hangileri?
Levante’de forma giyerken oynadığımız Barcelona maçı. 5-3 kazanmıştık ve 2 gol atmıştım. Girona ile oynadığımız ligden düşme veya kalma anlamı taşıyan maçı da unutamam. 2-1 kazandık ve 87. dakikada galibiyet golünü atmıştım. Sahada ağlamıştım.
Eğer yetkin olsaydı, futbolda değiştirmek veya yeni uygulamak istediğin bir kural olur muydu? (Maç süreleri, devre sayısını artırmak, vs gibi)
Ben futbolda bir kuralı değiştirmezdim. Yalnızca VAR'ın varlığı beni mutlu ediyor. Çünkü gerekli çizgiler çekiliyor, penaltı olup olmadığına bakılıyor. Ama zaman geçtikçe de oyunun normalleşmesine çok izin verilmiyor gibi geliyor. Olduğu gibi bırakmak lazım, futbol insanlar için oynanıyor. Futbol tadını çıkarmak için oynanıyor. Trabzon'da da olduğu gibi; insanların bir futbol maçını izlemek istemesinin keyifli olduğunu, bunun keyif verdiğini düşünüyorum.
Bir futbolcuyu en çok ne motive eder veya baskı altına alır? Bunları aşmak için kişisel gelişim anlamında bir program uyguluyor ya da yardım alıyor musun?
Baskı varsa bu benim hoşuma gider. Maça daha iyi bir giriş yaparsın, daha hızlı olursun. Maçta daha fazla reaksiyon gösterirsin. Bu bana iyi geliyor. Bu başka insanlara iyi gelmeyebilir, performans düşüklüğüne sebep olabilir. Psikolog konusuna gelecek olursak, ben herkesin bir psikolog ile görüşmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunu hemen çözüm bulacak bir doktor gibi görmeyip, onu içinizi açtığınız, futbol yönünden konuları anlattığınız bir kişi olarak görmek gerek. Levante'de oynarken kulüpte bir psikoloğumuz vardı, burada da öyle ve bunun faydası var. Herkes kendi performansını üst düzeye çıkarabilmek için psikoloğa danışmalı
Saha içinde ve dışındaki Enis Bardhi arasında çok fark var mı? Ani sinirlenme, sakinlik vb. gibi?
Ben her zaman hem saha içinde hem saha dışında iyi bir örnek olmaya çalışıyorum. Kendim için, ailem için, aldığım eğitim için bir örnek olmaya çalışıyorum. Ama bazen sahaya girince kendimi kaybettiğim anlar da oluyor. Çünkü kazanmak, bir iş başarmak istiyorum. Çok motive olduğum anlarda, belki insanlar ya da rakipler kötü biri olduğumu bile düşünebilir. Ama asla kötü sözler söylemem, belki sert bir oyun benzeri bir tavrım olabilir. Saha içi ve dışındaki benler arasındaki fark da bu kadardır diye düşünüyorum.
Trabzon şehri ile ilgili izlenimlerin ne? Futbol dışındaki zamanlarında neler yapmaktan hoşlanırsın?
Birçok kez anne-babam ve kız arkadaşımla dışarı çıkıyoruz. Sahilde çok güzel yerler var ve yürüyüşe çıkıyoruz. Yemekler hoşuma gidiyor. Özellikle balık yemeyi seviyorum. Akşam yemeğine gidiyoruz. Daha uzun bir tatilimiz olduğunda Uzungöl'e de gidiyoruz. Dağları görmeyi seviyorum.