İBB Başkanı İmamoğlu, yaptıkları çalışmalardan bahsederek, adaletli çalışmanın önemini “Eş, dost, akraba işini kamuda asla sevmedim, sevmem. Akrabam kapıdan içeri giremez benim kurumumda, yönetici olduğum yerde” sözleriyle vurguladı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve eşi Dilek Kaya İmamoğlu, Gaziosmanpaşa Yaşam Merkezi’nde faaliyet gösteren Enstitü İstanbul İSMEK kursiyerleri ile buluştu. 100’den fazla kadın kursiyerle bir araya gelen İmamoğlu çifti, katılımcılarla sohbet etti.

Enstitü İstanbul İSMEK’in, ülkenin farklı yerlerinden göçle gelen kadınların kentlileşme sürecine önemli katkılar sunduğunu vurgulayan İmamoğlu, “Taşradan ya da bir kırsaldan ya da bir köyden ya da Anadolu’dan, herhangi bir şehirden İstanbul’a geldiğinde en fazla o uyumda uyum sağlamada zorlanan kesim kadınlar. Bu ve buna benzer hamleler, kadınların şehirle uyumunu çok güçlendiriyor. Onun için çok kutsal bir iş bu” dedi.

Bir toplumun, kadınların mutluluğu kadar huzurlu olabileceğine vurgu yapan İmamoğlu, kendi yaşam sürecinde de benzer kesitlerin bulunduğunun altını çizdi. 0-4 yaş arası bebeği olan annelere sundukları Anne Kart hizmetinin çıkış noktasının da bu tespitten kaynaklandığını aktaran İmamoğlu, projenin ortaya çıkış öyküsünü şu sözlerle anlattı:

“Bugün birçok annenin cebinde olan kartın sebebi benim. Niye? Çünkü Beylikdüzü’nde belediye başkanlığı yapıyordum ve ben Beylikdüzü’nde belediye başkanlığı yaparken çok ev gezdim. Allah’a şükür, o benim için büyük bir eğitim alanı oldu, bana birçok şey öğretti. İnsanlarımı daha iyi tanıdım. Her yörenin insanını tanıdım. İnsanların dertlerini dinledim. En çok duyduğum feryat şuydu. Özellikle genç evli çiftler; işte eşi çalışıyor, kadın evde. Küçük bebeği var. ‘Sokağımdan başka bir yeri bilmiyorum. İstanbul’un hiçbir yerine gidemedim’ diyor. Böyle onlarca anne feryadı dinledim. Dedim ki; ‘Arkadaşlar, bir bakın bakalım böyle 0-4 yaş arası kaç çocuk var İstanbul’da. O zaman 1 milyona yakındı. Ve hala aynı sayılarda. Büyük rakam yani. Dedim ki, ‘Bu annelere, İstanbul’u rahatça dolaşabilecekleri bir imkan sağlamak ailelerin huzuru için, annelerin huzuru için, mutluluğu için de çocuğa daha faydalı olabilmesi adına da çok kıymetli bir hizmet olacaktır. Çalışma imkanı da sağlayabilecekti. Ki o bizi kreşe taşıdı. Bu teklifimiz, bu önerimiz çalışıldı. Sonra Meclis’e geldi ve Anne Kart dediğimiz projenin çıkış noktası aslında o. Ve ben, vicdanen çok değerli bir hizmeti sunduğumuzu düşünüyorum.

Vatandaşa yönelik bu tür hizmetler lütuf değil, görev. Size bir destek sunan, sizin hakkınız olanı size vermeye gayret eden yöneticinin verdiği şeyin, size ait olduğunu bilin. Ekrem İmamoğlu’na minnet duymayın. Ekrem İmamoğlu’na teşekkür edebilirsiniz. Ama minnet duymayın. Sizin bu para. Bu devletin her kuruşu, bu milletin. Dolayısıyla mesele, onu iyi kullanabilmekte. Yani devletimiz yardım ediyor… Edecek. Etmemesi için toplumu zenginleştirecek. Ya toplum zengin olacak ya da yoksulun yanında olacak. Bu, sosyal devlet. Sadece bu dönemde değil, Osmanlı’da da öyledir, tarihin her döneminde de öyledir. Devlet; yoksulun, ihtiyaçlının yanında olmak zorundadır. Dolayısıyla, biz görevimizi yapıyoruz. Bize minnet duymayın. Ben size hizmet etmekle yükümlü, belediye başkanıyım. Seçildim. Allah razı olsun, oy verdiniz. İnşallah hakkınızı helal edersiniz. 5 yıl biter, Dersiniz ki, ‘Helal olsun, gereğini yaptı.’ Yetki verirsiniz, vermezsiniz. Yine yetki sizin. Tekrar takdir ederseniz, bir 5 yıl daha görev yaparız.

Yöneticilerin kutsallaştırılmasına karşıyım. Bizim kutsallarımız var. İnancımız kutsal. Bayrağımız, vatanımız; bunlar kutsallarımız bizim. Ama yönetici kutsal değil. Yönetici… Tamam; Ekrem İmamoğlu’nu severiz sayarız. Tamam; eyvallah bir kardeşiniz. Bir vatandaşınız, küçükler için ağabey olabilir, arkadaş olabilir. Bu kadar. Herkes için aynı şey geçerli. Bunu toplumumuz öğrenirse, en çok kime faydası var biliyor musunuz? Evlerinizdeki çocuklara. O çocukların şöyle bir özgüveni olacak kendisine, kız evladımız veya erkek evladımız, ‘Ben vatandaşım. Benim haklarım var. Ben haklarımı savunurum. Ben hep söylüyorum. İtina ettiğim şey nedir? Ramazan ayındayız. Hak yemek; Allah muhafaza. Ben kimsenin hakkını yemem, hakkımı da yedirmem. Yönetici olarak da bir kişinin hakkını, bir başkasının yemesine müsaade edemem. Edemem. Benim adaletim bu olmak zorunda. O bakımdan evlerinizdeki çocuklar, bu dediğim kavramları anladığı zaman, özgüveni yüksek, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür, ilim öğrenmesi hür… Bunu sağladığı zaman, o çocuklarımızın geleceğe dair her işinde başarı, her işinde muvaffakiyet vardır. Başka hiçbir şey olmaz. Güçlü toplumun bu şekilde oluşur. O zaman, kimse bizi aldatamaz.

İBB tarihinde ilk olan Yuvamız İstanbul kreşlerini, öğrenci yurtlarını ve 100 bin üniversite öğrencisine karşılıksız olarak verdiğimiz burslar, bu anlayışın yerleşmesi adına önemsiyorum. Bu memleket, partizanlıktan çok çekmiştir. Ve hala çeker durumda. Benim öyle bir duygum yok. Parti, benim için hizmet ederken bir araç. Ama benim için amaç değil. Benim için amaç; bu şehirde yaşayan herkesin gönlüne girebiliyor musun? Mutlu edebiliyor musun? Adil bir yönetici olduğunu onlara gösterebiliyor musun? Benim için en kıymetli şey bu. O zaman ben başımı, huzur içinde yastığa koyabilirim. Başka türlü olmaz” ifadelerini kullandı. Kreşlere ve yurtlara alımlarda, “sıfır torpil” uygulamasıyla hareket ettiklerini belirten İmamoğlu, “Yöneticilerim burada. Ekrem İmamoğlu, ‘Şunu kreşe alın’ diye bir tane demişse, Allah benim evime gitmemi nasip etmesin. Hakkı olanı alın. 100 bin öğrenci bursa başvuruyorlar. Evrakları, belgeleri neyse, sistem üzerinden bursunu alıyor. Bu sene 7 bin 500 yüz lira verdik, seneye 15 bin lira vereceğiz.

1 Nisan Pazartesi sabahı, Allah nasip ederse, insanlarımız desteklerse, bir 5 yıl daha hizmet etmek istiyoruz sizlerin takdiriyle. Umarım olur, hazırlıklıyız. 5 yıldır hizmet ettik. Çok güzel işler yaptığımızı düşünüyoruz. Hem de gerçekten daha az parayla, daha çok iş yaptığımızı düşünüyoruz. Zor bir zamanda iş yaptığımızı düşünüyoruz. Pandemi yaşadık 1,5 sene. Evlerimizden çıkamadık. Gelirlerimiz düştü. Dayanışma süreci orada büyüdü. Biz, bizden önceki 5 yıla göre, bu dönem İBB’nin vatandaşa direkt desteklerini 6 kat artırdık. Artırmak zorunda kaldık. Niye? Hem ekonomik yoksulluklar buna sebep oldu hem de pandemi gibi bir dönem buna sebep oldu. İnşallah toplum olarak, milletçe fakirliklerin, eksikliklerin, yoksullukların değil de zenginliklerimizin konuşulduğu dönemleri hep beraber elde ederiz. Arzumuz odur. İşsizliğin değil de işin bol olduğu ortamları konuşuruz. Kötü ekonomik koşulların değil de iyi ekonomik koşulların varlığını konuşuruz. İyi ekonomi yönetilen dönemleri konuşuruz. İnsanların, gençlerin umutsuz olduğu değil de yurt dışına gideyim, edeyim değil de ‘Ne yurt dışısı? Bizim cennet vatanımızdan güzel vatan mı var’ deyip, burada ekmeğini çıkardığı, yeteneklerinin karşılığını bulduğu, hakkının yenmediği, liyakatle, ‘Ben çalışırsam, burada hakkımı alırım kardeşim. Ben çalışırsam, devletin istediğim yerine çıkarım’ diyebildiği bir ülke var ederiz inşallah. Bu çok önemli. Çünkü o çocukları ve gençleri diri tutan bir şey.

Gençlerin, ‘Ben çalışıyorum da yani ne yaparsam boş, tanıdığım yoksa olmaz…’ Bakın bu duygu, çok kötü bir duygu. Bütün çalışma arkadaşlarım bilir, belki yüzde 3-4’ünü tanıyorumdur. Çoğunu inanın yetenek gibi aradık, sorduk. CV’lerine baktık, davet ettik. Şimdi her birisi yöneticimiz oldu. Eş, dost, akraba işini de kamuda asla sevmedim, sevmem. Akrabalık yeri değildir siyaset. Akrabalık yeri değildir kamu kurumu. Benim eşim şahit; bilir. Akrabam kapıdan içeri giremez benim kurumumda, yönetici olduğum yerde. Akrabam gitsin işini yapsın, gücünü yapsın. Burası herkesin eşitlendiği bir yerdir. O bakımdan, inşallah herkesin liyakatinin karşılığını elde ettiği, çocuklarımızı ve gençlerimizin hakkını aldığı günleri hep beraber görürüz. Ben de bunun karşılığını vermek adına, bir nefer gibi çalışmaya, hepinizin huzurunda söz veriyorum.