Osmanlı toplumunda hayvanlara kötü muamele yapmanın felaket ve afetlere sebep olacağının düşünüldüğünü söyleyen İbrahim Murat Gündüz Osmanlı toplumunda hayvanlara karşı davranış biçimi, Kuran hükümleri ve Peygamber Efendimizin hadisleri göz önüne alınarak şekillendiğini anlattı. Gündüz, Dini kitapta hayvanlara iyi davranılması gerektiğini emreden ayetler ve hayvanlarla ilgili hadisler, Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman nüfusu için hayvanlara karşı davranış biçiminin temelini oluşturduğunu ifade ettikten sonra, Osmanlı döneminde yaşayan insanlar ve hayvanlar arasındaki sevgi bağının gücünü İmparatorluğu ziyaret eden pek çok yabancı seyyahın, seyahatnamelerinde Türklerin hayvan hakları konusunda gösterdikleri hassasiyete dair birçok yazı yazdığını anlattı.
İbrahim Murat Gündüz sözlerine şöyle devam etti; İmparatorluk genelindeki hayvan hakları düzenlemesi aslında çok eski tarihlere dayanıyor. Osmanlı toplumunda tıpkı kul hakkı gibi hayvan hakkı da oldukça hassas bir konuydu. Öyle ki hayvanlara yapılan kötü muamelenin felaketlere ve afetlere sebep olacağı düşünülüyordu. Bu düşünce yapısı Osmanlı toplumumun mimari anlayışını dahi şekillendirmişti. İnşa edilen her ev, cami, medrese, saray, han, çarşı gibi yapıların korunaklı bir köşesine kuş evleri yapılırdı. Osmanlı mimarisinde görmeye sıkça alışkın olduğumuz kuş evlerinin dünyada çok az örneği bulunur. Kuş evlerine benzer şekilde yeni yapılan her yapının korunaklı bir bölmesinde hayvanların rahatça su içebilmesi için suluklar yapılıyordu. Çünkü kuşlar başta olmak üzere hayvanların tamamına merhamet gösteriliyordu.
1613 yılında Padişah I. Ahmed tarafından hayvanlar için kurulan vakıf, evlerdeki fazla yemekleri toplayarak yaban hayvanlarına bırakmaktaydı. Buna benzer şekilde Beyazıt Vakfiyesi her yıl 30 altınlık bir bütçeyi kuşların beslenmesi için ayırıyordu. Sadece devlet yöneticileri değil toplumdaki insanlar da hayvanlar için çeşitli vakıflar kuruyordu. Örnek verecek olursak İstanbul’da kasaplık yapan Hacı Evhadüddin Efendi; çeşme, tekke, hamam ve cami gibi yapılar inşa ettirmiş ve buraların bakımı için bir de vakıf kurmuştu. Evhadüddin Efendi tabiiki hayvanları çok seven ve onlarıda düşünen bir kişiydi bu yüzden vakfın şartnamesinde her gün ciğer satın alınıp kedilere verilmesi şart koşmuştu.
Hayvan hakları tarihi dediğimiz zaman Osmanlı toplumunda birçok uygulamanın var olduğu görülüyor. Örneğin vakıflar dışında, dünyanın ilk hayvan hastanesi Bursa’da “Gurabahane-i Laklakan” adıyla açılmıştı. Osmanlı toplumunun hayvanlara verdiği önemin bir göstergesi olan bu hastane, başta leylekler olmak üzere göçmen kuşların bakım ve tedavisinin yapılması için kurulmuştu. Dünyada eşi benzeri olmayan bu uygulama sayesinde her yıl binlerce kuş tedavi edilerek tekrar doğaya bırakılıyordu.