Sezon başında, Nevzat Şakar’ın seyirciyle dalga geçercesine kadromuz “yederli” dediği dönemde, yetkili birisi çıksa, Trabzonspor’un mart ortasında küme düşme potasında olacağını söyleseydi, ne yapardık? Ya popomuzla gülerdik ya da bir tezgâh kuruluyor diye tüm taraftar ayağa kalkardık…

Olacak şey miydi Anadolu’nun devi dizlerinin üstüne çöksün!  Hemen kol kola girer, ne yapar eder, o ihtimali ortadan kaldırırdık…

Ya şimdi?

Takımın ve taraftarın üzerine ölü toprağı serpilmiş sanki, bir uyuşukluk, bir kabullenmişlik, bir kadercilik var.

Toplumsal olaylarda da benzerine çok rastlanan bu durum için kurbağa testi örneği veriliyor.

Kurbağa, kaynar su dolu kazana atılırsa, dışarı zıplar ve ölümden kurtulur…

Oysa soğuk su dolu kazana atılır ve o kazan ağır ağır ısıtılırsa, kurbağa zıplayıp kurtulmayı düşünmez ve ağır ağır ölüme gider.

Şu anda Trabzonspor’un içinde bulunduğu durum budur maalesef. Önce UEFA’da sıradan bir takıma elendik, sonra şampiyonluk hedefinin uzağında kaldık, derken şimdi de küme düşme potasına girdik.

Suyumuz ağır ağır kaynatılıyor ve biz bir türlü refleks gösterip kendimizi dışarı atamıyoruz.

Henüz su kaynamış, biz de can vermiş değiliz. Hâlâ bu kâbustan kurtulma şansımız hayli yüksek. Yeter ki takıma ve hocaya sahip çıkalım, haksızlıklara maruz kaldığımızda hakkımızı arayalım, silkinip üzerimizdeki ölü toprağını atalım, kırmadan dökmeden sesimizi yükseltelim…

İdam sehpasındaki Temel’e son sözünü sormuşlar, “Ha bu da baa ders olsun!” demiş…

Biz son nefesimizi verecek değiliz elbette, ama gene de ha bu vaziyet bize ders olsun…