Trabzonspor, Galatasaray maçı öncesinde acaba soruları içinde çalkalandı.
Son iki haftada alınan iki beraberlik ve bu maçlarda ortaya koyulan futbol çemberin daralacağı endişesini de beraberinde getirdi.
Bu iki karşılaşmada önemli bir isim Nwakaeme yoktu, Giresun maçında bu oyuncuya Hamsik ile Abdulkadir Ömür’de eklenmişti. Pas oynayan bir takımda böylesine üç önemli ismin olmayışı büyük handikaptı. 
Yetmedi; Yusuf Erdoğan ile Visca takıma yeni katılmıştı.
Savunma ise derme çatmaydı.
Bunlara ekleyecek çok daha fazla endişe getirici olumsuzluklar vardı ama Trabzonspor bir takım olmuş ve bu takımın her bir parçası nerede olursa olsun sahaya inip oynuyordu.
Galatasaray maçının bırakın ilk yarışını ilk yirmi dakika soğuktan değil ama Trabzonspor’un çaresizliğinden donmamıza neden oldu.
Tribünde arkadaşlarımızla bir birimize bakarken endişe dolu ifadelerin arttığını görmemek mümkün değil.
Tek farkla soyunma odasına takımı yollarken biz ümitsizdik ama futbolcular pek te öyle görünmüyordu.
İkinci yarı başladığında önünüzde ki yedek kulübesinde alışılagelmiş bir hareketlilik vardı.
Tamam Abdullah Avcı’ya, Egemen Korkmaz’a ve Orhan Ak’a alışmıştık ama onların arasında biri vardı ki kenardan yönetmiyor adeta arkadaşları ile birlikte oynuyordu.
Bu isim de dünya yıldığı Hamsik’ti…
Hani sahada 13 kilometre ile en fazla koşan Hamsik.
İddia ediyorum, Hamsik’in kenardaki performansı hesaplansa sahada koştuğu mesafeden daha fazla efor sarf etmiştir.
Yazımı neden Hamsik üzerinden kurdum.
Çünkü Trabzonspor bir aile oldu ve bu ailenin en büyük oğlu Hamsik.
Kardeşlerini koruyup, kolluyor, yönlendiriyor.
Ama bir başka alkış ta teknik direktör Abdullah Avcı’ya. 
Evin büyük oğluna bu sorumluluğu verdiği için.
Trabzonspor mutlu bir aile ve ne yaptığını bilen, özgür ve özgün bir aile..
Bu geniş ailenin başarısız olma şansı yok…
İnanmış, inandırmış ve her şeyden önemlisi rakiplerine kendisini kabul ettirmiş bir aile.