Bir aksilik olmazsa mayıs sonunda, Trabzonspor tarihinin en beceriksiz başkanından ve yönetiminden kurtulmuş olacağız. Yeni başkanın ve yönetimin kim olacağından ziyade nasıl olacağı beni ilgilendiriyor. Esasen “Sadri Şener yönetimi ne yaptıysa, tam tersini uygulaması” cümlesi de yeterliydi, ama biz detaylandıralım.



Bir defa kulüpten hiçbir maddi menfaat beklentisi içinde olmayacak. Kulübün imkânlarını kişisel çıkarları için kullanmayacak, yakınlarına peşkeş çekmeyecek, bunlardan yararlanmayacak; gözü gibi bakacak.



Diğer büyük kulüplerden farklıyız. Kaynaklarımız kıt, seyircimizin maddi imkânları sınırlı. Daha açık konuşalım, biz sadece bölgemizi değil, toplumun yoksul kesimini temsil ediyoruz aslında. Hani sıklıkla kullanılan “yetim hakkı” tabiri var ya, TS’un maddi kaynakları yetim hakkıdır işte. Her kuruşuna gözü gibi bakmayacak olanlar başkanlık ya da yöneticiliğe hiç soyunmasın.



İkincisi… Göreve gelir gelmez yapılacak işler sıralamasında “kurumsallaşma” ve “şeffaflaşma” en başta yer alacak. Başkanın değil, yöneticilerin idare ettiği bir kulüp olmak zorundayız. Nereye ne para harcanmış herkes bilecek.



Üçüncüsü… Başarıda alkış beklediğiniz gibi, başarısızlıkta da protesto edildiğinizde, yuhalandığınızda tafralar, tripler atmayacaksınız; taraftarın tepkisini paratoner gibi üzerinize çekmeyi ta baştan peşinen kabulleneceksiniz.



Dördüncüsü… Sorumluluktan kaçmayacaksınız, iş yapar gibi görünüp yan gelip yatmayacaksınız…



Beşincisi… Sorgulayacak ve hesap soracaksınız. Öyle kuru kuru güvenmek olmaz, ister başkan olsun, isterse mesai arkadaşınız, yamuğunu gördüğünüzün yakasına yapışacaksınız…



Altıncısı… Zafer zamanlarında kasım kasım kasılıp; yenilgide ortadan toz olmayacaksınız.



Yedincisi… Çağdaş olacaksınız. İleri kulüpleri takip edecek, yeni uygulamaları tatbik edeceksiniz. Her şeye aklınızın ermesi mümkün değil, bilenlere danışmaktan gocunmayacaksınız…



Sekizincisi… Kandırmayacaksınız, taraftara yalan söylemeyeceksiniz…



Dokuzuncusu… Taraftarla ve halkla iç içe olacaksınız. Yok öyle kendine “Ben neymişim be yahu!”havaları verip elitin parçası olmak.



Onuncusu… Kulübe, kendi işinizden ve ailenizden arda kalan zamanı vermeyeceksiniz. Tersine, kulüpten geriye kalan zamanı işinize, ailenize ve özel işlerinize harcayacaksınız.



On birincisi… Şike davasının peşini asla bırakmayacaksınız. Hakkımızı alsak da almasak da, bu dava mahşere kadar takip edilecek. Şikenin, halkımıza, 1916 Rus işgalinden sonra yapılan en büyük zulüm olduğu asla aklınızdan çıkmayacak.



“İyi de, bu kadar cefayı niye çekeyim? Dertsiz başıma niye dert alayım? Bu kahır çekilir mi?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Bu soruyu soracaksanız, zaten bu işe hiç girmeyin…



Büyük kulüplerin yöneticisinin, bakandan daha itibarlı konumda olduğunu biliyorum. Bu itibar yetmez mi? Halkın ve taraftarın sevgisi ve hayır duası da var. Daha ne istiyorsunuz? Bundan daha büyük çıkar olur mu hiç?



Eee, sportif faaliyetlere hiç değinmedik…



Bu ne mi olacak? Yukarıda saydıklarım başarıldığında, sportif başarı kendiliğinden gelecektir, emin olun.



Unutmayın, bir aslan tarafından yönetilen koyun sürüsü; bir koyun tarafından idare edilen aslan sürüsünü tarumar eder. Siz aslan olun yeter. Biz koyun olarak peşinizden gelmeye razıyız…




- - - - -