Bize biraz Yılmaz Okumuş'un hayatından ve Trabzonsporluluğundan bahseder misiniz?
1962 Rize Pazar doğumluyum. Çayeli’nde daha çocukken, ağabeyimin İstanbul’dan getirdiği bir Gırgır Dergisi’ni okudum ve mesleğimle birlikte hayatım belirlendi. Bu karikatür dergisine günlerce hayran hayran bakıp, “Ben de çizeceğim, karikatürist olacağım” dedim. 1980’de kadrosuna girdiğim Gırgır Dergisi, daha sonraları bana mizah yazarlığının ve senaristliğin de kapılarını açtı. Laz Kapital kitabımda da anlattığım bir süreç sonunda Trabzonsporlu oldum. 7 yaşımdayken babamın tuttuğu takımı, yani Galatasaray’ı tutmuştum. 14 yaşımda ise (bütün hemşerilerim, akrabalarım Fenerbahçeliyken) kendi kararımla Trabzonsporlu oldum. Bana Galatasaray’ı tutturan babamı da, sülalemin epey bir kısmını da Trabzonsporlu yaptım. Yarattığım karikatür karakterleri, mizah kahramanları, senaryolarımdaki bazı kişiler emekten yana, haksızlığa karşı çıkan tiplerdir. Doğal olarak da Trabzonsporludurlar.

Memleketi Rize olanların büyük bir çoğunluğu Fenerbahçe'yi ya da diğer İstanbul takımlarını tutar. Yılmaz Okumuş neden Trabzonsporlu oldu?
Yukarıda biraz bahsettiğim gibi, başta akrabalarım, arkadaşlarım ve şehrimizdeki ezici bir çoğunluk Fenerbahçeliydi. Kitaptaki yazımda bunu; “Fenerbahçe sanki Rize’de kuruldu da sonra kulübün merkezini Kadıköy’deki Dereağzı Tesisleri’ne taşıdılar.” diye açıklıyorum. Kabataş Erkek Lisesi’nde okuyordum, yıl 1976. Okulda sol eğilimli Anadolu’dan gelmiş gençlerin baskın olduğu yıllar. Bu gençler sürekli Trabzonspor’a atıfta bulunarak, şöyle cümleler kuruyordu. “Asırlık geçmişlerine, federasyondaki güçlerine, medyadaki ağırlıklarına, büyük mali olanaklarına ve bütün bunların hakemler üzerinde doğurduğu baskıya rağmen gelip sen Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın elinden şampiyonluğu al... Bu Anadolu’nun isyanıdır… Trabzonspor’un futbolda yaptığını hayatta da yapmak mümkün.”

İnönü Stadı’nda seyrettiğim bir Fenerbahçe – Trabzonspor Türkiye Kupası maçı sonrası Trabzonspor’a inanılmaz bir sevgi duyduğumu fark ettim.

Kitabımdaki bir cümleyle devam edeyim; “İçimdeki haktan hukuktan, emekten ve insandan yana inşaatın ilk harçlarını, oligarşiye kafa tutan Trabzonspor attı. Trabzonspor zenginden alıp bana veren Robin Hood’umdu. Amerika’nın burnunun dibinde Küba’yı kurmak kadar zor bir işi becermişti. Trabzonspor benim devrimimdi. Kendinden çok güçlü görünen 3 büyük aygıtı, tamamen yerli malı bir çabayla alt etmişti. Bir futbol takımı olmaktan çok öte anlam taşıdı ve taşıyor.”

Sümela’nın Şifresi Temel filmi size göre hakettiği ilgiyi gördü mü?
Başta Trabzonlu dostlarımız olmak üzere, Rizeli hemşerilerim ve tüm Karadenizliler kendi şehirlerinde ve gurbet ellerde filmimize büyük bir ilgi ve sevgi gösterdiler. Aslında yakaladığımız gişe başarısı, ‘filmimizi sadece Karadenizlilerin seyretti’ diyerek açıklayamıyorum. Tüm Türkiye’nin seyrettiği bir film yapmış olmalıyız ki vizyona girdiği her yerde izlendi. 

 Sümela’nın Şifresi Temel filminde ''şike'' konusuna değinilmediği için bazı Trabzonsporlu taraftarlardan tepki geldi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu tepki bana ulaşmadı, çünkü cevabım hemen hazırdı. Biz filmi 2011’in 15 Temmuz’unda bitirmiş ve montajına başlamıştık. Ama ikinci filmimiz Moskova’nın Şifresi’nde çok ince göndermelerle şikeyi de masaya yatırdık. 

 

Moskova'nın Şifresi filminin çekimleri sürüyor. Bu film ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Sümela’nın Şifresi filminin bir ilk olması yüzünden daha affedici, bağışlayıcı olan seyircinin şimdi daha hassas olacağını, çok daha iyi bir film beklediğinin farkındayız. Yönetmenimiz Adem Kılıç’la gecemizi gündüzümüze katarak bu filmle ilgili çalıştık ve çalışıyoruz. Bunun ne kadarı perdeye yansıyor bilmiyorum ama bazen bir kelime bile için saatlerce konuşuyoruz.

Şunu söyleyebilirim; ilk filmden çok daha komik ve sorunsuz bir film geliyor.

 

Şifre 3. filme sarkacak mı?
Temel artık yaşayan birisidir. Trabzonludur ama ikinci filmde de göreceğiniz gibi tam bir Karadeniz temsilcisidir. Bu bölge, bu insanlar ve Trabzonspor var olduğu, biz de ekip olarak hata yapmadığımız sürece Temel’in ve şifrelerin sayısı artacaktır. Bundan sonraki filmin bir satırlık hikayesini söyleyeyim; Temel ve kankası Turgay, Barcelonalı Çavi’yi kaçırmak için Barcelona’ya gidecekler. Dayanak noktaları da şu; “La o da bordo mavi, biz da. Konişırsak ikna ederık oni.”

 

Yılmaz Okumuş şike konusunda neler söylemek ister?
Şikeyi sadece 3 Temmuz’la sınırlı görmeyen, sahaya yansıdığı bir sürü an hatırlayan bir futbolseverim. Bu topraklarda gerçekten demokratik bir halk cumhuriyeti kurulduğunda, sıra futbola geldiğinde şunun olması gerektiğine inanıyorum; bir sürü kupa el ve yer değiştirmelidir. Sadece Trabzonspor’un uğradığı haksızlıklardan bahsetmiyorum. Gençlerbirliği’nin ve Gaziantepspor’un da birer tane şampiyonluk kupası, özür dilenerek onların müzelerine teslim edilmelidir. Daha da ileri giderek söyleyeyim; oligarşinin üç gülünün de kendi aralarında birkaç kupası el değiştirecektir. Anadolu’yu ezen, baskılandıran bu zihniyet birbirlerinin kupasını da gasp etmiştir.

 

Çoğu insanlar tarafından ''Trabzonsporlu Yılmaz Okumuş'' olarak tanılıyorsunuz. Bu durum sizde nasıl bir duygu oluşturuyor?
Bir anımı paylaşayım, 1980’lerin başı. 500 bin satan Gırgır Dergisi’nde çalışıyor ve bir yandan da İstanbul’da oynanan bir Fenerbahçe – Trabzonspor maçını radyodan dinliyoruz. Şöyle bir baktım başta Gani Müjde, Can Barslan olmak üzere derginin yarısı Fenerli. Bir tek Trabzonsporlu ben varım. Bir yandan çizeceğimiz karikatürlerin konularını buluyor, diğer yandan da hararetle maçı dinliyoruz. Hiç farkında değiliz, masalarda kümeleşmeler, gruplaşmalar olmuş. Yayın yönetmenimiz ve bende emeği çok büyük olan Oğuz Aral odaya girdi. (Kendisi Fenerbahçelidir) Şöyle bir baktı, ben meğer bir tarafta tek başıma oturuyorken diğer karikatürist arkadaşlarım karşımdaki masalarda kümelenmişler. Fenerbahçe 2 - 1 önde bu arada. Aferim Laz, dedi. “Tek başına Trabzonspor gibi direniyorsun bunlara.” Oğuz Aral’dan bunu duyduktan sora kendimi hiç yalnız hissetmedim. 

Sayıca az olmak çok hoş değildir. Bu yalnızlık psikolojisiyle bir süre sonra düşünceni, rengini saklamaya başlarsın. Ama Trabzonsporum bana bu duyguyu hiç yaşatmadı. Hep kendimi özel ve ayrıcalıklı hissettim.

 

Yılmaz Okumuş'un hayal ettiği ama bu zamana kadar çekmediği bir film var mı? Özel değilse bizlerle paylaşır mısınız?
Çok sevdiğim Temel karakterinin üç ve dördüncülerini de yazdıktan sonra Laz Marks Emice karakterim üzerinden yine Karadenizli ve yine alabildiğine komik bir film daha yapmaktır niyetim.

 

Yaşınız gereği şanslılardansınız. Şampiyonluğu görmek nasıl bir duygu? Göremeyen taraftarlara neler söylemek istersiniz?
Bence genç taraftarlar da birkaç şampiyonluk gördüler ama kupaların tenekelerini vermedikleri için 28 yıldır şampiyon olamadık dişe düşünüyorlar. Bunu genç kardeşlerimizin içini rahatlatmak için söylemiyorum, gerçekten inanıyorum. Şikeyi sadece 2010-2011 sezonunda olan biten bir şey olarak ele alıyorsak yanılırız. Biz, 1993’te, 95-96’da, 2005’te ve 2010’da şampiyon olduk aslında. Ama sahaya yansımadığı ve şahıslarla kulüpler ayrı tutulduğu için o yılların kupalarını alamadık.

 

Yılmaz Okumuş'un içinde bulunduğu ve severek yaptığı ilk 3 proje hangileridir?
Gırgır Mizah Dergisi’nde Tursun’un İskelesi… Televizyonda İnce İnce Yasemince… Sinema’da Sümela ve Moskova’nın Şifresi Temel serileri… Bir de Laz Kapital kitaplarım… 

 

Size göre Trabzonspor'un efsane ismi kimdir ve neden?
Şenol Güneş. Jübilesinden sonra kenara çekilseydi belki Ali Kemal ve Hami arasında gidip gelebilirdim ama teknik direktörlük hayatıyla birleştirdiğimde Şenol hocayı Trabzonspor’un içini dolduran özel bir insan olarak görüyorum. Rıza Çalımbay ve Bülent Korkmaz’la birlikte dönemlerinde takım kaptanı olarak en çok kupa kazanan oyuncuların başında geliyor. Ama bir kaleciden beklenmeyecek şekilde, oyunu hep ileri doğru oynayan Barcelona – Latin kırması bir oyun karakteri yarattığı için futbolculuğu kadar teknik direktörlüğü de unutulmaz olmuştur benim için. Bu oyun, tarlaların sürülmediği, şikelerin sahaya hiç yansımadığı ortamlarda oynansaydı Şenol Güneş’in 3-4 şampiyonluğu olurdu.

 

Karadeniz şivesi sizin için ne anlam ifade ediyor?
Şivemizi çok seviyorum ama komikliğimizin sadece şivemizden kaynaklandığına inanmıyorum. Asıl komik olan düşünme biçimimiz. Tezcanlı, pratik, biraz asabi, çokça inatçı halimiz, benzeri bulunmaz bir düşünce sistemi yaratmamıza neden oluyor. Kasabadan kasabaya, köyden köye değişen ama totalde bir Karadeniz şivesi olarak algılanan şivemiz ise bu düşüncenin tuzu biberi oluyor.

 

Şuan Trabzonspor forması giyen hangi oyuncuyu beğeniyorsunuz?
Burak Yılmaz diyeceğim ama röportaj yayınlandığında Lazio’da ya da Galatasaray’da olabilir diye çekiniyorum. Colman, Olcan ve Zokora’da maça asıldıklarında çok yararlı oluyorlar.

 

Son olarak buradan sevenlerinize neler söylemek istersiniz?
“Devir değişti, artık dünya o zamanki gibi değil…” teranelerine kanmayalım, inanmayalım. Kurtuluşumuz, Şenol – Turgay – Necati – Bekir – Cemil diye başlayan kadrolardadır. Bu bölgede bu insanlardan yüzlerce, binlerce daha var. Mesele, bunu önemseyip, bu yapılanmayı hayata geçirmektedir. Yoksa uzun yıllar, “Niye Selçuk’un sözleşmesini uzatmadılar? Egemen niye gitti? Burak burada Burak oldu, şimdi Selçuk’un ayartmalarıyla Galatasaray’a gitmek istiyor.” gibi cümleler kurup dururuz. Elalemin adamı Trabzonspor’u bizim kadar sevmek zorunda değil ki. Ali Kemal Denizci gibi çalım yediğinde, “Trabzon’a, Karadeniz’e hakaret ediliyor.” diye düşünen insanlar lazım bize.

 

Bana ve HaberTS'ye zaman ayırdığınız için size teşekkürlerimi sunar, başarılarınızın devamını dilerim…

Renkdaşlarıma, dostlarıma ulaşma fırsatı verdiğin için ben de teşekkür ederim. Ayrıca Temel - Moskova’nın Şifresi sinema filmimize de şimdiden davet ediyorum. Sümela’nın Şifresi’ni biraz beğendiyseniz, bunu çok seveceksiniz.

RÖPORTAJ: Emre VURAL