Şehirler üzerine düşünmek, onlarla ilgili hayaller kurmak, zihinde onlarla ilgili özel anlarınızı ve hatıralarınızı canlandırmak güzeldir. Hiç şehir görmeyenleri ise konu dışı sayarak şöyle diyebiliriz: Her insanın gördüğü veya yaşadığı en az bir şehir olduğuna göre şehir üzerine düşünce ve hayal üretmek, anıları canlandırmak kolaydır. Kolaydır ama onları yazmak çok zordur. Nereden başlayacağını bilemez insan,  kalem elinde kalakalır. Hele bu çok sevdiği ve değer verdiği bir şehirse yazanın işi daha da güçleşir. Trabzon üzerine yazmak, bu yüzden benim için zordur. Ama çok güçlü bir arzu ve zevkle yapacağım bir görev ve sorumluluk hissidir aynı zamanda. Bu noktada yazılarıma güzel bir noktadan güzel bir şehirden Trabzon’dan başlamak istedim.

Kimi şehirler vardır tarihsel akışla, kimi şehirler vardır kültürle, kimi şehirler vardır yaşanan çağın renkleriyle kendini ortaya koyar. Adeta şehirlerin bazıları cüssesi küçülmüş yaşlı ve bilge bir ihtiyar, bazıları güçlü ve olgunluk çağını yaşayan bir insan, bazıları da alımlı ve uçarı bir gençtir.  

Trabzon ise bunların hepsidir.  

Trabzon’un tarihini anlatmaya başlayacaksak Antik Çağ’dan başlayıp Bizansla devam etmemiz gerekir. Fatih Sultan Mehmet döneminde 1461 yılında fethedildiğini; sonradan Kanuni unvanı alacak olan Sultan Süleyman’ın Trabzon’da doğduğunu da söylememiz gerekir. Çünkü Trabzon’un böyle güçlü ve derin bir geçmişi vardır. Anlattığımızda “muhteşem”dir Trabzon’un tarihi. Ama derdimiz bu değil, sadece sözünü edip geçeceğimiz şeyler bunlar. Asıl anlatmak istediğimiz Trabzonun, bir duygu ve bilinç şehri olduğudur. 

Trabzon’a hiç gece gittiniz mi bilmem ama gittiyseniz eğer, gecenin bilinmezliğine, gizemine girermiş gibi girersiniz. Bazen sever, okşar, bazen değer verir, arzular, bağrına basar sizi, bazen de küser, darılır, sırt çevirir ayrılır gider sizden. Ama hepsinde derin bir koku bırakır üzerinizde. Çünkü Trabzon bir hayat şehridir. 

Gizli gizli bir türkü söyler duyacak kulağı olanlara, söyleyecek lafı olanları dinler bir sevdalı edasıyla. Yani dili olanlar için bir kulağı, kulağı olanlar için de bir dili vardır. Trabzon kendine dil olması açısından Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi büyük şairler yetiştirmiştir. Hatta Necip Fazıl Kısakürek, en güzel şiirlerinden biri olan ve adeta içinize yağan, Bu Yağmur isimli şiirini Trabzon’da yazmıştır ve Trabzon kendine kulak olması açısından ise birçok etkili okuryazar takımı yetiştirmiştir.  

Trabzon kendini ender çoğaltan illerden biridir. Bir şehrin hafızası o şehrin mezar taşlarına kazılıdır ilk etapta. Bu açıdan bakıldığında ise Trabzonlu vatandaşın mezarı, kendisi başka ilde ölse bile genelde Trabzon’a gider.

Diğer bir özelliğiyle Trabzon eski bir başkenttir ve bütün eski başkent insanlarında olan farklı tipolojik özellikler Trabzon insanında da bulunmaktadır. Bu farklılıklarını atak olmasında bir işe girişirken gösterdiği farklılıklarla ve lider olma özellikleriyle de gösterir.  

Kısacası Trabzonluluk başlı başına bir kültürdür. Bu Trabzon’un farklı bir coğrafi yapıya sahip olmasıyla beraber Trabzon’da bulunan insanların zaman içinde kendi farklılıklarını da ortaya çıkarması ile başat bir unsur olarak göze çarpar. Ve siz bunu Trabzon’a her gittiğinizde bir başka türlü yaşarsınız. Bir başka deyişle Trabzon’un her insana yönelik onu kendinde tarif edebilecek bir yüzü vardır. Yukarıda da dediğimiz gibi hayatın bütün hâllerinin Trabzon’da bir karşılığı vardır çünkü. Trabzon bir hayat şehridir.