Trabzonspor'u yakından takip eden Ali Kemal Yazıcı'nın Yeni Şafak Gazetesi'nde yer alan köşe yazısı;

Trabzonspor’un Beşiktaş maçının üzerinden 4 gün geçti…

Herkes maçı ve maçın önüne geçen küfür edebiyatını(!) konuştu, yorumladı.

Maçı herkes izledi öncelikli konumuz bu değil.

Maçta yaşanan ve dünya döndükçe unutulmayacak o atmosfer üzerinden bakalım olaya. Bugüne kadar bıraktık Beşiktaş cephesini, hiç kimse tek kelam etmedi.

Hadi en yetkili merciin başı olan TFF Başkanı da sessizliğe gömüldü…

Peki sen neredesin Hamit bey(!)

Kaybedilen maçtan sonra bile milyonların önüne çıkıp, masaya elini vurarak külhan ağzıyla milli takım teknik direktörü ve futbolcularını savunan sayın Hamit Altıntop...

Türk Milli takım forması giyen her futbolcunun ayrıcalıklı ve değerli olduğunu savunan sen.

Masaya vurmaktan elinin tersi nasırlaşan sen…

Çıkıp iki kelam edemedin mi?

Millete posta koyarken birilerinden izin almak zahmeti bile göstermeyen Hamit Altıntop, çıkıp Uğurcan Çakır’ın en değerli varlığı için yapılan onca küfre karşı milli takımının kalecisini sahiplenemedin mi?

Peki sayın Altıntop, oralardan geçtiğin için sana sadece şunu sormak isterim,

O Uğurcan Çakır milli takım kampına geldiğinde onunla nasıl konuşacaksın?

Ya da şöyle yazayım.

O Uğurcan Çakır’ın yüzüne nasıl bakacaksın?

***

Haftalık konumuz Beşiktaş - Trabzonspor olduğuna göre…

Tam 32 yıl önce. 1989-1990 sezonu. Stat Avni Aker.

Beşiktaş, Avni Aker’de Trabzonspor’u 1-0 mağlup ederek şampiyon oldu.

Bu maç sonrasında ilk kez Trabzonspor’dan başka bir takım şampiyonluk turu attı ve alkışlarla stattan ayrıldı. Uçakla İstanbul’a dönerken bazı siyah-beyazlı taraftarların şampiyonluk kutlaması yapmasına merhum Süleyman Seba, uçakta Trabzonluların olduğunu ve kutlamanın yanlış olacağını belirterek izin vermedi.

Rahmetli bu hareketi ile jeste jestle karşılık verdi…

Bu anekdotun ardından dikkatimi çeken bir başka olayı düşündüm maçtan sonra.

Tamamen dolu tribünlerde oturan onlarca bayan taraftarını yok sayarak öylesi iğrenç bir söylem nasıl yapılabildi.

Hiç mi birileri kendisini toparlayıp engellemeye çalışmadı. Basın tribününden gördüğüm kadarıyla bayanların oturduğu tribünlerde de aynı söylemler vardı.

Bunu düşünürken bir başka olay geldi aklıma ve düşünmekten vazgeçtim.

Aynı tribünlerdeki bayan taraftarın biri, zamanın birinde Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş’in kafasına ayakkabı fırlatmıştı.

Sonra ne mi olmuştu?

O bayan taraftar, Beşiktaş’a tarihinin 2 önemli şampiyonluğunu kazandıran aynı Şenol Güneş ile birlikte şampiyonluk şarkıları söylemişti diyelim ve kısa da olsa dönelim Trabzonspor’a…

Monaco yorgunluğunu hissedeceği bilinen Trabzonspor, set savunması ve kademe anlayışını doğru yaparak kazandığı toplarla hücum organizasyonu geliştirdi. Hamsik’in organizatörlüğünde Bakasetas ile Trezeguet’in desteklediği Gomez ile sonuç üretmeye çalıştı.

Öne geçtiğinde de, rakip yakaladığında da temposunu ve oyun anlayışını hiç bozmadı ve talihsiz yediği golden sonra devre arasına yine de önde gitmeyi başardı.Yorgunluk nedeniyle bazen aklın istediğini ayaklar reddeder. Trabzonspor da böyle bir son yarım saat yaşadı. Ha o yarım saatin hemen öncesinde Bardhi öyle bir gol kaçırdı ki maçı bitirebilirdi.

Sonuç olarak bir hafta içerisinde zorluk derecesi yüksek 3. maçını oynayan Trabzonspor, İstanbul deplasmanından 1 puanla ayrılmayı başardı.

Trabzonspor’da bu sancılar bir ay daha sürer kanısındayım.

Dünya Kupası için verilecek ara ve sonrasında sakatların dönmesi ile bordo-mavililer için yeni bir başlangıç olacak.